BÖLÜM VI

Sovyetler ve Parti

İşçi Temsilcileri Konseyi – Sovyetler, 1905 yılında Rusya devriminin özgün koşullarında tarih sahnesine çıktı. Sovyetler, yalnızca o zamana kadar Rusya’da ortaya çıkan en büyük işçi örgütlenmesi olmakla, daha sonra da Petersburg, Moskova, Odesa ve daha birkaç diğer şehirlerdeki Sovyetlerin oluşuma model olmakla kalmadı, ama aynı zamanda 1905 proletarya devriminde bütün olaylara yön veren, proletaryanın öncülüğünü yapan ve devrimi örgütleyen ve bütünüyle proletaryanın bağrından çıkan bir örgüt oldu. Sovyetler, Paris Komünü’nden sonra dünyada ilk proletarya devrimini başlatan ve sonuçlandıran işçi örgütü oldu.

Trokçi’nin 1905 Devrimi ile ilgili aktardıklarına göre[1] Sovyetler, devrim ürecinde proletarya hareketinin nesnel gelişimi sürecinde ortaya çıkar. Sovyetler, proletaryanın devrimci hareketi içinde, onun devrimci inisiyatifi ile kendiliğinden ortaya çıkan ve proletaryanın örgütlü öncülüğünü temsil eden bir örgüt niteliğini kazanır.

Sovyetlerin çekirdeğini bir kaç yüz Petrograd işçisi oluşturur. Daha sonra o güne kadar edinmiş olduğu deneyimler ve politik anlayışı ile bunun çevresinde kenetlenen öncü işçiler arasında ortaya çıkan ideolojik birliktelik, Sovyetlerin işçi sınıfının yetkin örgütü olmasını sağlar. Sovyetlerin proletaryanın öncü örgütü olarak otoriter nitelik kazanması, onun gerçek bir temsili nitelik taşıması ile mümkün olmuştur. Sovyetler, doğrudan fabrika ve işyeri temsilcilerinden oluşur. Her beş yüz işçiyi temsilen bir delege seçilir. Ancak bu sayılar çok kesin kurala bağlanmaz. Küçük fabrika ve işyerleri bir araya gelerek ortak temsilci seçerler. Yine sendikaların Sovyetlerde birer temsilci göndermesi uygun görülür.

Sovyetlerin kuruluşu parti temeline dayanmaz. 1905 Sovyetleri içindeki delegeler, ağırlıklı olarak sosyal demokratlar ve sosyal devrimcilerden oluşur. Sovyetler içinde farklı fraksiyonların yer alması belirleyici nitelik taşımaz. Çünkü Sovyetlerin oluşumu bizatihi parti hareketinin üzerinde, devrim koşullarında ve işçi sınıfının kendiliğinden hareketi içinde oluşmuştur ve her kim olursa olsun, devrimci fabrika komite temsilcisi olması onun siyasi kimliğinin önünde gelir. Sovyetler de, fabrika ve işleri temsilcileri meclisi niteliğini taşır. İçinde herhangi bir siyasi örgütlenmenin değil, ama proletaryanın özündeki devrim coşkusunu barındırır. Bu koşullar altında Sovyetler, her zaman parti ve fraksiyonların üzerinde yer almıştır.[2]

Sovyetlerin Ekim 1905 genel grev öncesinde yapılan toplantıda, sosyal demokratların önerisi ile Sovyetler içinde yönetim işlevi görecek Devrimci İşçi Konseyi oluşturulur. Konsey bir bildiri hazırlar. Bildiride, proletarya hareketinin en büyük silahı-genel grev çağrısı yapılır. Proletarya için karar anı gelmiştir; işçi sınıfı, bunu ortak Sovyet öncülüğünde karşılamaya hazırdır. Sovyetler içinde bu karar oy birliği ile ve genel grevin uygulanması ile ilgili en küçük bir anlaşmazlık çıkmaksızın alınır. Bu, kuşkusuz devrim anının coşkusu ile açıklanabilecek bir durumdur. Bundan sonra Sovyetler, ilk ortaya çıkışından itibaren devrimin siyesi bilincinin en güçlü, devrimin en vazgeçilmez örgütü niteliğini kazanacaktır.

16 Ekim günü bütün tekstil fabrikaları greve çıkmış, işçilerin etkin olduğu bölgelerde bütün dükkanlar kapanmıştır. Grevin yaygınlaşması ile Sovyetler’in proletarya hareketi içinde etkinliği ve hareketi birleştirme niteliği artar. Grevdeki bütün fabrikalar Sovyetlere bir temsilci gönderir. Sovyetlerin ikinci kongresi 42 fabrika ve 3 sendika temsil eden yüz delege ile toplanır. Tartışma konusu genel grevin yaygınlaştırılması ve Duma’ya yapılacak taleplerdir. Talepler arasında, işçilere düzenli yiyecek sağlanması, toplantı mekanları temini, polis ve jandarma ödeneklerinin kesilmesi, proletaryaya özgürlük için savaşımında silah temini için kaynak sağlanması yer alır!

Çarlığın buna tepkisi serttir. Bütün Petrograd’ta ilan edilmemiş bir sıkıyönetim uygulanır, askerler bütün kenti kuşatır. 17 Ekimde Sovyet toplantısı, Çarlığın askerleri tarafından dağıtılır, ancak Sovyetler bir başka yerde toplantısına devam eder. Sovyetlerin öncülüğünde grevler her tarafa yayılmıştır. Sonunda Çar, bir anayasa manifestosu yayınlamak zorunda kalır.

Kasım sonlarına gelindiğinde Sovyetler, artık üç yüz delege ile toplanmaktadır. Sovyetler, her kesimden geniş halkın temsilcisi durumuna gelmiş, proletaryanın ülke yönetimine Çarlığa karşı ikinci güç odağı olarak ortak olmuştur. Çeşitli kesimlerden gelen insan ve kuruluşlar, Sovyetlere başvurmakta ve içinde bulunduğu duruma çözüm aramaktadır. Yerel sıkıyönetim ilan edilen Litvanya’dan gelen bir grup temsilci, kendilerini Çarlığın zulmüne Sovyetlerin dur demesini ister. Sağlık kuruluşu sendika temsilcisi, Sovyetlerin Kızıl Haç merkezine başvurarak Rus-Japon savaşındaki başarıları nedeniyle hak ettikleri ödülü vermeleri için aracı olmasını ister. Savaş gazileri, Sovyetlerden Çara baskı yapılmasını ister. Sovyetler, Çarlığın işlemeyen adalet sisteminde karşı karşıya kaldıkları haksızlıkları gidermek için Sovyetlere başvurur.

Sovyetlerin etkinliği kent merkezi ile sınırlı kalmaz, Sovyetler kırsal kesimlerden de çeşitli biçimlerde haksızlıkların düzeltilmesi talepleri ile karşılaşır.

Sovyetler giderek geniş kesimlerin desteğini almaktadır; ne var ki, devrim henüz Sovyetleri ülke yönetimine tam olarak el koyacak düzeye getiremez. Gericiler hazırlık içindedir. Sovyetler, son bir girişim yapar ve bir manifesto yayınlar. Bu manifestoda Çarlık hükümetinin iflasın eşiğinde olduğu söylenir. Hükümet, halkın parasını toprak ağalarına aktarmaktadır. Ekonomi, iflasın eşiğindedir. Emperyalist ülkelerden alınan kaynaklar, gerici güçlerin halka karşı güçlendirilmesi için kullanılmaktadır. Ülke iflasın eşiğine gelmiştir. Hükümet derhal istifa etmeli, Kurucu Meclisin oluşturulmalıdır. Sovyetler’in manifesto ile yaptığı çağrı ülke içinde grevler ve barikatlarda yapılan mücadelelerle kendini gösteren geniş bir yankı bulur. Ama Çarlık hükümeti bunu sıkıyönetim ilanı ile cevap verir, merkezi yöneticilerin yetkileri olağanüstü düzeyde aktarılır. Petrograd İşçi Temsilcileri Sovyeti kuşatma altına alınır. 4 Aralıkta, 100 bin işçiyi temsilen toplanan Sovyetler, 7 Aralıkta gene genel grevin silahlı ayaklanmaya dönüştürülmesi kararını alır. Aynı günlerde, demiryolu işçileri temsilcileri de, Sovyetlerin bu kararına katılacağını belirtir. Posta ve telgraf işçileri de bu karara katılır. Ancak bu ölüm/kalım kararına katılım yeterli değildir. Silahlı ayaklanma çağrısı son darbeyi vurmakta başarısız olur, bundan sonra gerileme dönemi başlar.

1917 İşçi Temsilcileri Sovyeti
Şubat 1917 günlerinin üçüncüsünde, 27 Şubat günü devrim artık olgunlaşır. Çarlığın askerleri geri çekilir, halk silahlanır. Ayaklanan proletarya, Çarlığın en sadık birliklerini etkisiz hale getirmeyi başarır. Ayaklanan halk, askeri depoyu ele geçirir, Adalet Sarayını basar. Bina ateşe verilir. Bunu İçişleri ve Saray bakanlarının ve valinin konaklarının kundaklanması izler. O gün öğlen vakti Petrograd, yer yer alevlerin ve proletaryanın haykırışlarına karıştığı bir savaş alanına dönüşür. Kışlık Saray’ın bembeyaz kesilmiş damında artık kızıl bayrak dalgalanmaktadır.

Şubat günlerinde devrim bir anda gelmişti. Troçki’nin de kabul edeceği gibi, bütün devrimciler, İncil’deki çılgın bakireler gibi apansız yakalanmıştı. Çünkü inisiyatif proletaryanın bizatihi kendisinden geliyordu. C.C.I.G. işçi temsilcileri,[3] hapisten çıkar çıkmaz, Duma’daki yandaşları ile bir araya gelerek ortak tartışma için bir oda (13 no.lu oda) elde eder. Orada, halkça sevilen bu liderler grubu, anısı 1905’ten beri bütün işçi sınıfını büyümekte olan Sovyetleri yeniden diriltme kararı alır. 1905 Sovyeti ilk lideri olan Khrustalov’un da aralarında bulunduğu bir gurup bir bildiri yayınlar. Bildiride, aynı akşam toplantı yapılacağı, fabrikalardan her bin işçi başına bir temsilci gönderilmesi, daha az işçi çalıştıran fabrikaların ise bir temsilci göndermesi istenir. Şubat devriminin üçüncü günü, 27 Şubatta 250 delegenin katılması ile 1917 Sovyetinin ilk toplantısı gerçekleştirilir. Şubat devrimi, artık yola koyulmuştur.

Sovyetler, devrimci önlemlere girişir. İmparatorluk sarayı ve darphaneye devrimci muhafızlar gönderilmesi, beslenme komisyonu kurulması, askeri komite kurulması, mahalle komiteleri oluşturulması kararlaştırılır. 1905 yılının kısa ömürlü İzvestiya gazetesinin yeniden çıkartılması kararlaştırılır. Devrim artık yola koyulmuştur.

Sovyetler, devrim koşullarında ortaya çıkmış ve doğrudan proletarya temsilcilerinin katılımı ile oluşturulmuş devrim müfrezeleri olagelmiştir. Gerek Ekim 1905 yılında ilk olarak tarih sahnesine çıkmaları, gerekse Şubat 1917 devrimci hareketi içinde yeniden oluşturulması döneminde Sovyetler, her zaman için partiler üstü nitelikte, proletaryanın doğrudan temsilciliğini öngören niteliğini sonuna kadar korumuştur.

Ama, Sovyetlerin bu partiler üstü niteliği ve bunu koruma kaygısı, hızla büyüyen proletarya hareketinin anlık gelişmelerine cevap verecek nitelikte değildi. Lenin ve Bolşevikler, bu açıdan Sovyetlerle sürekli çekişme içindeydi. Bolşevikler, geçici hükümetin artık iyice ortaya çıkmış olan gerici politikalarına karşı Sovyetlerin tavır alamamasını eleştirmekteydiler. Sovyetler ve Sovyet önderleri, itidal öneriyordu. Bu ise Bolşevikleri rahatsız etmekteydi. Hükümet, Sovyetlerin varlığı ile ortaya çıkan ikili iktidara açıkça meydan okumaktaydı. Sovyetlerin geleneksel parlamentarizmin yerini almasının erken olduğunu savunan ve iktidarı bizim ellerimize teslim edin ve gidin diyecek bir parti yoktur diyen Çertelli’ye Lenin, böyle bir parti var diyerek meydan okuyacaktı.

Sovyetlerin bu itidal politikası, bir taraftan geçici hükümet için soluklanma anlamına gelirken, diğer taraftan da Bolşeviklerin yol almasına yol açmıştı. Nisan ayından beri Bolşevikler sanayi merkezlerinde güçlenmekteydiler. Petrograd Sovyeti işçi seksiyonunda Bolşevikler çoğunluktadır. 1 Haziranda Petrograd Sovyeti'nde çoğunluğu ele geçirirler. Öte yandan Petrograd Fabrika Komiteleri Konferansında Bolşevikler ezici çoğunluğa sahiptir. Nisan ayı sonlarında Bolşevik askeri komisyonu, Kızıl Muhafız Alayı’nın nüvesini oluşturan silahlı proletarya milisi oluşturma kararı alır.

Lenin, artık Sovyet yönetiminin pasif politikasına bir ihtarda bulunmak istiyordu. Bunun için 10 Haziranda büyük bir kitle gösterisi hazırlığına girişti. Ama Sovyet Merkez Yürütme Komitesi, her türlü gösteriyi yasakladı, bunun yerine kendisi “Demokratik Cumhuriyet” lehine kitle gösterisi düzenleme kararı aldı. Ama bu gösteri, tümüyle Bolşeviklerin etkisi altında gerçekleştirildi, beş yüz bin kişi, Bolşeviklerin sloganını büyük bir coşku ile benimseyip Bütün İktidar Sovyetlere sloganını söyledi.

Bütün bu gelişmeleri yakından izleyen geçici hükümet, son bir girişim olarak bir askeri darbe girişimi başlattı. Ama bu darbe savuşturuldu. Bu darbenin proletarya içinde oluşturduğu coşku, Sovyetlerin konumunu yeniden ön plana çıkardı. Ama bu sefer, bütün Sovyetlerde Bolşevikler çoğunluğu ele geçirmeye başladılar. Artık Sovyetlerin Bolşevikleşme süreci başlamıştı. Petrograd Sovyeti, pasif yönetimi değiştirecek, Troçki’yi büyük bir çoğunlukla başkan seçilecekti. Petrograd Sovyetinin toplandığı Smolny, artık Bolşeviklerin elindeydi.

Devrim Sonrası Sovyetler
Bolşeviklerle Sovyetler arasında oluşan ikilem, esas olarak uzunca süre Sovyetler içinde ağırlığını korumuş olan Menşevik ve aşırı solcularla diğer parti temsilcileri arasındaki uzlaşmazlıktan kaynaklanıyordu. Menşevikler, esas olarak Sovyetleri proletaryanın mücadele aracı olarak görme eğilimindeydiler. Oysa 1905 ve 1917 Sovyetlerinin örgütlenişi ve işleyişi, esas itibarı ile proletarya hükümeti biçimindeydi. Bu tabii, demokratik devrimin sürdürülmesi savunan Menşevikler için zımnen Sovyetlerin bu niteliğini dışlama anlamını taşıyordu. Sol sosyalistler ise, Sovyetleri işçi sınıfının mücadele aracı olarak görüyor, böylece parti ve sendikalar yerine Sovyetleri geçirmek istiyorlardı.[4]

Devrim sonrasında Sovyetler içinde Menşevik ve diğer parti temsilcilerinin varlığı uzun süre devam etti. Bu durum, devrim sonrasında da muhtemelen Bolşevik parti ile Sovyetler arasında soğukluğun sürmesine yol açmış olmalıdır. Devrimi yapan Bolşevik partiydi, ama Sovyetler içinde Bolşevik, Menşevik, her kes eşitti; çünkü Sovyetler, proletaryanın temsilcileri olarak her şeyin üzerindeydi.

Şubat ve Ekim devrimlerinde Sovyetlerin öncü niteliği biliniyor. Artık, devrim başarılmış, geçici hükümet üyeleri tutuklanmış, “tüm iktidar Sovyetlere” sloganı hayata geçmiştir. Sovyet iktidarı kurulmuş ve sıra bunun anayasal çerçevesinin oluşturulmasına geçilmiştir. Proletarya devletinin Sovyetler temelinde şekillendirilmesi üzerinde çalışılır. Şubat 1918’e kadar, herkes Sovyetler için oy kullanabilirken, bu hak sendika üyesi olan ve bir yerde çalışan 18 yaşını doldurmuş kadın ve erkeklere tanınır. Öte yandan, işçi çalıştıranlar, iş adamları, tüccar, dini kurum çalışanları, eski polis ve jandarma mensupları, eski aristokratlar, akli yetenekleri olmayanlar, sağır ve dilsizler ve yüz kızartıcı hüküm giymiş olanların seçme hakkı kaldırılır.

Kırsal kesimde, Volost, yani ilçelerde her yüz kişide bir Sovyet delegesi seçilmesi kabul edilir. Volost Sovyetleri, Uyezd, yani kent Sovyetlerine delege gönderir. Uyezd Sovyetleri, Oblast, yani eyalet Sovyetlerine üye gönderir. Burada işçi delegeleri de bulunmaktadır.

Petrograd Sovyeti, bir hükümet biriminin sosyalist devlet içinde nasıl çalıştığını tipik olarak yansıtacak bir örnek olarak ele alınabilir. Bu Sovyet, bin iki yüz delegeden oluşmakta ve normal koşullar altında, her iki haftada bir toplantı yapmaktadır. Sovyetler içinden, partilerin temsil oranına orantılı olarak seçilen yüz on üyeli Merkez Yürütme Komitesi, aynı zamanda bütün siyasi parti, sendikalar, fabrika işleri komitesi ve diğer demokratik kuruluşların temsilcilerinin katılımı ile faaliyet gösterir.

Şehir Sovyetlerinin yanı sıra Rayori, Bölge Sovyetleri vardır. Bunlar, şehir içinde Şehirlerin ait olduğu bölgelerden gelen delegelerden oluşur. Rayori Sovyetleri, aynı zamanda kendilerine ait bölgeleri yönetirler. Doğaldır ki, bazı bölgelerde fabrikalar yoktur ve bu nedenle, bunların Şehir veya Bölge Sovyetlerinde temsili söz konusu olmaz. Ancak, Sovyet sistemi esnektir; bu bölgelerde oturan emekçi sınıf ve katmanların Sovyetlere delege göndermeleri mümkündür.

Sovyetlere seçilen delegelerin görevleri belli bir süresi ile sınırlı değildir. Temsil görevlerine son verilmesi mümkün olabilmektedir. Bu şekilde, kamu oyunun en hassas ve temsili bir biçimde yansıtılması sağlanmaktadır.

En az iki yılda bir Bütün Rusya Sovyetleri Kongresi düzenlenir. Bunun için delege seçimi, doğrudan genel seçimlerle gerçekleştirilir. Delegeler, eyaletlerde her yüz yirmi beş bin kişi başına, şehirlerde her yirmi beş bin kişi başına bir seçilir. Ancak Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi veya Rusya işçi sınıfının üçte birini temsil eden halkın talebi ile herhangi bir zamanda toplantı yapılabilir. Yaklaşık iki bin kişiden oluşan bu organ, başkentte toplanır, temel ulusal politikalar üzerinde karar alır, Merkez komiteyi seçer.

Sendika ve Demokratik Kuruluş temsilcilerini katılımı ile genişletilmiş Sovyetler Merkez Yürütme Komitesi, Sovyetler Birliği parlamentosunu oluşturur. Yaklaşık üç yüz elli kişiden oluşur. Yetkileri, Bütün Rusya Sovyetler Kongresi ile çizilmiştir ve ona karşı sorumludur. Örneğin, Merkez Komitesi, Almanya ile barış yapılması önerisinde bulunabilir, karar, Sovyetlere aittir. Genişletilmiş Merkez Komite hükümet komiserlerini seçer.

Sovyetlerin Bolşevikleşmesi Sovyetler Birliği Anayasası, Sovyetler Cumhuriyeti’nin esaslarını ortaya koyuyordu. Ama bu sadece bir başlangıçtı. Anayasa ile getirilen esaslar ve proletarya devrimin içinde bulunduğu acil durumlar çerçevesinde Anayasada yer alan hükümlerden da güç alarak Sovyetlerin Bolşevikleştirilmesi politikası hızla sürdürüldü. Ekim devrimi ile Bolşevikleştirme, Sovyetlerin Partilileştirilmesi ile özdeşleşmekteydi. Öyle ki, Sovyetlerin partilileştirilmesi, Lenin’in hayatta olduğu süre içinde tamamlanmış olacaktı.

Ekim devrimi, Bolşeviklerin işçi sınıfını kucaklaması ve belli ölçüde Sovyetler içinde özellikle Bolşevik olmayan unsurlara rağmen gerçekleştirilmişti. Sovyetler içinde burjuvazi ile uzlaşmayı seçen Menşevikler yanı sıra, özellikle tarımsal kesimde mülk sahibi sınıfların temsilcileri olan Sosyal Devrimciler yer alıyordu. Bolşevikler için Sovyetler hiç de güvenilir bir nitelik taşımıyordu.

Bolşeviklerin Sovyetlere karşı duyduğu güvensizlik ve güç odaklarındaki kayma süreci, 1918 yılında hazırlanan anayasa taslağına yansımış bulunmaktaydı. Sovyetler, devletin en üst organını temsil ediyor olmasına karşın, büyük ölçüde hazırlanan taslağa göre kabul edilen anayasa, Sovyetlerin gerçekten en üst organ niteliğinde olamayacağını gösteriyordu. Bolşevik parti, hızla oluşturulan parti yönetimi ve parti direktifi doğrultusunda belirlenen icra organları aracılığı ile ülkenin gerçek hakimi durumuna dönüşüyordu. Beşinci Bütün Rusya Kongresinde gerek halk komiserleri ve gerekse Sovyet İcra Konseyi’nin bir önceki toplantıdan bu yana temsil ettikleri organların faaliyetleri hakkında bir rapor sunma gereği duyulmamıştı. Gerçekte anayasa, Sovyetlere ait bütün fonksiyonları, Sovyetlerin daimi temsilciliği niteliğinde olan ve artık tümüyle Bolşevik parti tarafından belirlenen İcra Konseyine devretmişti. Sovyetler içinde aynı yetki devri, Sovyetlerin meşruiyetinin temelini oluşturan yerel Sovyetler için de geçerliydi; onların da yetkileri olağanüstü koşullar öne sürülerek üst kurullara devredilmişti. Sovyet anayasasında egemenliğin tabandan tavana olması kabul edilmiş, yerel Sovyetlerin, Sovyet sisteminin nüvesi olduğu kabul edilmişti. Ama Sovyetlerin alt birimlerine ait yetkilerin olağanüstü koşullar nedeniyle üst birimlerce kullanılması süreci devam etmekteydi. Artık Sovyetlere ait olan bütün yetkiler, Daimi İcra Komitesine geçmişti. Bu durum kimi partililer tarafından karşı çıkılmış, yerel Sovyetlerin tümüyle üst Sovyet organlarının denetimine girmesinin sakıncaları dile getirilmişti. Bunu önüne geçilmesi için “devrimci komiteler” oluşturulması, yerel Sovyetlerin onların emrine verilmesi önerileri yapıldı. Ama tabii, bu anayasaya aykırıydı. Sovyet örgütlenmesi içinde istisna maddesine dayalı merkezileşme süreci tam hızla devam etti.

Yine de, Sovyetlerin en üst organı olan Daimi İcra Konseyi, Halk Komiserlerinin üzerinde bulunuyordu. Halk Komiserlerinin kararlarını geri çevirmek, hatta onun adına karar çıkartmak yetkisine de sahipti. Ama, devrimin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle öngörülen "olağanüstü savaş hali” gerekçesi ile getirilen uygulama, Halk Komiserliğinin zamanla İcra Komitesi denetimini aşmasını sağladı. İç savaş ve ulusal tehlike gibi gerekçeler, gerek yasama ve gerekse icra düzeyinde Halk Komiserlerine karar verme ve yürütme erki sağladı. Halk Komiserlerinin tümüyle parti üyeleri olduğu ve böylelikle ülke yönetiminin tümüyle Bolşevik parti yönetimine geçmesi sürecine geçilmişti.[5]

Sovyetlerdeki merkezileşme sürecinin nitelik olarak bir benzeri, Bolşevik parti içinde de yaşandı. Ama bu bir anlık ortaya çıkan bir durum olarak değil, ama olağanüstü koşullar içindeki gelişiminde Sovyetlerin gözden düşmesi ve bunun yerini parti demokrasisinin alması ile belli bir süreç içinde kendini gösterecekti. Sovyet örgütlenmesinin kendi içinde alt birimlerin üst birimlere tabi olması şeklinde tavandan tabana örgüt anlayışına geçilmesi ile birlikte, doğrudan Parti üst yönetiminden oluşan Halk Komiserleri, artık bütün önemli kararları alan tek yetkili organ haline dönüştü. Artık Bolşeviklerin tüm Sovyetler içinde hakim duruma geçme utkusu hayata geçirilmişti.

Devrim, olağanüstü koşullar altındaydı ve gerçekte hala daha devam ediyordu. Bu koşullar altında devrimci partinin hakim konumu esastı. Bunu Troçki de 1920’deki Komintern kongresinde devrimin hala daha sürdüğünü, iktidara geçiş ile olağanüstü geçici durumun bitmediğini söylüyor ve buna Polonya hükümeti ile varılacak barış anlaşmasını örnek gösteriyordu. Bu kararı elbette ki Hükümet Komiserleri vermeliydi. Hükümet Komiserleri kimin tarafından desteklenecekti? Buna işçi sınıfının devrimci kontrolü ile cevap verilebilirdi, ama bu kaotik bir durum yaratırdı. Bu nedenle, parti merkez komitesi bir araya gelir ve gerekli kararı alırdı.

Ne var ki, parti merkez komitesi bile geniş bir katılımı oluşturmaktadır. Belli bir zaman sonra merkez komitesi yetkilerini çok daha dar bir kadrodan oluşan politbüroya aktaracaktır.

Artık parti kongreleri, merkez komite toplantıları ve politbüro toplantıları her konuda karar almaktadır. Brest Litovsk anlaşması, parti merkez komitesinde onaylanır. Kamuoyunu ilgilendiren irili ufaklı konular parti içinde kararlaştırılır. NEP kararı, Lenin tarafından 10. parti kongresinde ilan edilir. Halk Komiserlerinin aldığı bütün kararlar, parti kurullarında tartışılarak karara bağlanır. Yürütme organlarının parti tarafından kontrol edilmesi, parti üyelerinin sürekli olarak en üst devlet kademelerinde yer alması ile sağlanır. Zamanla bütün merkezi idari kademeler ve Yerel Sovyetler’de Bolşevik olmayan unsurlar tasfiye edilir. Bütün Sovyet kurullarında parti disiplinine uyan partililerin yer alması öngörülür. Partililerin, bütün devlet idarelerinde yer alması teşvik edilir. Partililer sendika üyesi olacaklar, bütün çalışma alanlarında, atölyelerde, halkın içinde ve bütün kurumlarda yer alacaktır.[6]

Zaman zaman Sovyet rejiminin parti disiplinine sıkı sıkıya bağlı partililerden oluşmasının sakıncalarını dile getiren uyarılar yapılıyordu. Parti Sovyetlerin yerine geçmemeliydi, partililerin görevi, ülkenin yönetimini ele almak yada bizzat fabrikalarda, hayatın her alanında günlük işleri üstlenmek olmamalıydı. Parti, proletarya ideolojisini savunmak ve proletarya devletinin öncülüğünü üstlenmek durumunda olmalıydı. Ama olağanüstü koşullar nedeniyle öyle bir hale gelinmişti ki, parti, devlete ait her konuda nihai karar alma yetkisine sahip hale gelmişti. Lenin, bu durumdan şikayet ediyor, her konunun parti politbürosuna getirilmesini eleştiriyor, en azından Halk Komiserlerinin yetkisini artırılmasını istiyordu. Bu amaçla Lenin, parti ve Sovyetler ve parti organları ile Sovyet organları arasında bir işbölümü ve ayrıma gidilmesini istedi. Lenin, partinin her konuda söz sahibi olması ve Sovyetler Birliği’nin tümüyle partinin güdümünde, proletaryanın denetiminden uzak, katı bir merkeziyetçi yapı kazanmasından endişe duyuyor, bunun için parti merkez komitesi sayısının artırılması, parti üyeliklerinin gözden geçirilerek son zamanlarda özellikle devlet bürokrasisinden kaynaklanan parti üyeliklerinin daraltılmasını öneriyordu. Partinin devlet ve hükümet işlerine bu kadar karışması, onun ideolojik konumundan uzaklaşması tehlikesini içeriyordu. Parti, ideolojik olarak güçlenmeli, günlük hayatı aşan, mevcut siyasetin üzerine çıkan, geleceğe yönelik politika üreten, devrimi sürdürecek öncü bir güç niteliğinde olmalıydı.[7]

Partinin devlet bürokrasisinin içinde boğulmasına karşı devlet makinesinin basitleştirilmesi ve mükemmelleştirilmesi amacıyla bir Devlet Denetim Komiserliği oluşturuldu. Bu Komiserliğe Stalin atandı. Bu Komiserlik, aynı anda Politbüro içinde de temsil edilecekti. Esas olarak tüm devlet işlerinin denetimi görevini üstlenen bu Komiserliğin adı daha sonra İşçi ve Köyü Kontrol Komiserliği olarak değiştirildi. Stalin’in başında olan bu komisyon faaliyetleri çok tartışma yarattı. Ama zamanla komiserliğin adı SSCB Komiserliği adını aldı ve yetkileri genişletildi. Zamanla çok geniş bir partili kesimin devlet üzerinde denetim işlevini sürdürdüğü bu Komiserliğin faaliyetleri sayesinde Stalin, devlet ve parti üzerinde tam bir hakimiyet sağlayacaktı. Zamanla Bolşevik parti, Sovyetler Birliği içinde her türlü kamusal eylem içinde damgasını vuracak, kararları resmi ve yarı resmi kuruluşlar için bağlayıcı nitelik taşıyacaktır.


_________________

[1] Leon Troçki, The 1905 Revolution, Chapter 8: The Creation of Sovyet Workers’ Deputies, Trocki Archive, Marxist. org.

[2] Troçki’ye göre, Sovyetlerin tüm proletaryayı kucaklaması için Sovyetlerin partiler-üstü niteliğini koruması gerekir. Ama bu yine de parti ve Sovyetler arasında ilişkilerin ne olduğunu açıklamaz. G. Lukacs, bu konuda bir başka yaklaşımda bulunur: “1905’te ilk ve gelişmemiş biçimiyle dahi işçi Sovyetleri, bir karşı hükümet olma karakteri göstermiştir. Diğer sınıf mücadelesi organları, taktik açıdan burjuvazinin kesin egemenlik dönemine bile uyabilirken, yani bu koşullar altında da devrimci tarzda işleyebilirken, İşçi Sovyetlerinin özelliği, burjuvazinin iktidarı karşısında onunla rekabet eden bir hükümet durumunda olmasıdır. ”. G. Lukacs, Lenin’in Düşüncesi – Devrimin Güncelliği, Belge Yay., s. 68.

[3] 1915 yazında başlayan kargaşa sırasında, bir çok mahalli yönetici veya Zemtsvo milletvekili, beslenme servisleri ile milli savunma sanayiinin yönetimini ele almaya girişir. Bu arada hükümet bir oldu bittiye getirilerek Savaş Endüstrileri Merkez Komitesi, C.C.I.G. oluşturulur. Francois Xavier, Coquin, 1917 Rus Devrimi, May Yayınları, S. 30.

[4] F. Xavier Coquin, a.g.e., s. 69.

[5] E.H.Carr, a.g.e., s. 142.

[6] Lenin, uzun yıllar polis baskısının dayattığı son derece sert koşullar altında mücadele veren partisine çok güveniyordu. Ama böylesine güç koşullar altında kalan partinin uzun yıllar gizlilik ve örgüt içi demokrasisinin olmadığı koşullar altında kalması, R. Luxemburg’un da işaret ettiği gibi, tipik Blankist örgüt olma tehlikesini içeriyordu (Bkz: R. Luxemburg, Centralisme et Demokratie, Paris, 1946, s. 21; aktaran, A. Kollontai, L’opposition Ouvriere, Seuil, Paris, 1974.) Bu koşullar altında çalışanlar için parti her şey demektir. Devrim sonrasında da parti, bütün diğer Sovyet kurumlarının üstünde geldiği düşünülmüştür.

R. Luxemburg’un bu konuda Lenin ve Troçki hakkında derin kaygılara sahip olduğu biliniyor. Luxemburg, Lenin ve Troçki’yi Kautsky ile kıyaslar ve her ikisinin de sosyalist demokrasi ve diktatörlük kavramları konusunda iki aşırı uçta yer aldığını söyler. Kautsky, bunu salt demokrasi olarak algılarken, Lenin ve Troçki ise salt diktatörlük olarak, yani bir avuç insanın, tipik burjuva diktatoryası modeline benzer nitelikte algılamaktadır. Luxemburg’a göre Lenin ve Troçki, sosyalist diktatörlüğü bir sınıf diktatörlüğü, yani bütün kitlelerin aktif olarak ve sınırsız biçimde katıldığı, ve bu nedenle sınırsız nitelik kazanan demokrasi anlayışından çok, bir parti ya da bir kliğin diktatörlüğü olarak algılamaktadır (Rosa Luxemburg, The Russian Revolution, Internet Marksizm Arşivi)

[7] Stalin için parti demek, her şey demekti; hatta Leninizm bile bunu anlatıyordu. Bir keresinde, Leninizm'in kurallarını şu şekilde tanımlayacaktı: “Uzlaşmacı partiler, yaklaşan devrim için en tehlikeli unsurdur, düşmanın – çarlık ve burjuvazi – bu partilerin izole edilmeksizin yenilemeyeceğin, bu nedenle proletarya devriminin bu partilerin izole edilmesine yönelik mücadele olarak anlaşılması gerekir”.( J.V. Stalin, The October Revolution and the Tactics of the Russian Communists,:December 1924). Stalin’in siyasi mücadele olarak anladığı şey, Çarlık döneminden kalma geleneksel saray entrikalarını andıran partiler arası çekişmedir. Nitekim, Ekim devrimi dönemi ile ilgili yaptığı çözümlemede, proletaryanın devrimci durumunu yansıtmaktan çok, saray çevrisinde olup biteni aktarır: “Ekim devriminde karşılıklı güç dengesi başka bir düzeye ulaşmıştı. Çar gitmişti. Kadet partisi, uzlaşmacı tavrını terk etmiş, artık hükümette hakim konuma gelmiş, emperyalizmin sözcüsü olmuştu. Mücadele artık çarlık ve halk arasında değil, burjuvazi ve proletarya arasında idi. Bu dönemde Sosyal Devrimciler ve Menşevikler gibi küçük burjuva demokratik partiler emperyalizm için çok tehlikeli toplumsal destek sağlamaktaydılar. Neden? Çünkü, bu partiler, emperyalizm ile emekçi kesim arasındaki uzlaşmacı nitelik taşıyorlardı. Bolşevikler de bunu yaptı, bu partileri izole etme yoluna gitti. Herkes Bolşevikleri bu partilere karşı katı davranmakla suçladı, ama ancak bu sayededir ki, Bolşevikler başarılı oldular.”