BÖLÜM V

İşçi Kontrolü

25 Ekim 1917 sabahı Lenin, Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesini şu sözlerle duyurur:

Rusya Halkına!
Geçici Hükümet devrilmiş, onun yerine Petrograd İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti adına Devrimci Askeri Komite geçmiştir.
Halkın uğruna mücadele ettiği barış, toprak ve üretim üzerindeki işçi kontrolü Sovyet yönetimi ile sağlanmıştır.
Yaşasın işçi, asker ve köylü devrimi
Devrimci Askeri Komite
25 Ekim 1917 Saat: 10:00.[1]

Ekim 1917 devrimi, Lenin’in duyurusunda da belirtildiği gibi işçi, asker ve köylüye işçi kontrolü barış ve toprak vaat etmektedir.

Aynı gün gerçekleştirilen ve bütün Rusya Sovyetleri İkinci Kongresi, Rusya'da işçi, asker ve köylülere hitaben yaptığı duyuruda şöyle seslenmekteydi: “Kilise, çarlık ve büyük toprak saliplerinin malları köylü komitelerine bırakılacaktır. Askerlerin hakları savunulacak, ordu demokratikleştirilecektir. Üretim üzerinde işçi kontrolü egemen kılınacaktır". [2]

Görüldüğü gibi Ekim Devrimi, Rusya emekçi halklarını oluşturan işçi, asker ve köylülere seslenerek devrimin onlara sağlayacağı yararlar anlatılmaktadır: İşçilere işçi kontrolü, askerlere barış ve özgürlük, köylülere ise toprak. İşte Ekim devriminin üzerinde yükseldiği üç temel ilke budur.

Uzunca dönem Rusya’nın geleneksel feodal yapısının kırılması ve kapitalizmin yerleşmeye başlaması ile ortaya çıkan işçi sınıfı, verdiği mücadele sonucunda Ekim Devrimi ile hedefine ulaşmış oluyordu. Öncülük ettiği devrimin başarısı ile, alın teri ve emeği için söz ve karar sahibi olan işçi sınıfı, devrimin kendisine sağladığı işçi kontrolü aracılığı ile barış ve özgürlüğüne kavuşan askerler ve kendi toprağını ekip biçme olanağına kavuşan köylüler ile yepyeni bir toplumu, sosyalist toplumu kurmak için yola koyuluyordu.

İşçi kontrolü, esas olarak başta sanayi kesimi olmak üzere, giderek sosyalist üretim tarzının yerleştirileceği tüm proletarya devleti ekonomisinin üzerinde yükseldiği temeli oluşturacak yepyeni bir anlayıştı. Bu niteliği ile, Sovyet temelinde örgütlenen yeni proletarya devletinde sosyalist ekonomisinin düzenlenmesi, gerçekleştirilmesi ve paylaşımının temelini oluşturmaktaydı.

Gerçekte işçi kontrolü, 1905 yılından itibaren olgunlaşmaya başlayan Rus devriminde, aynen işçi Sovyetleri için olduğu gibi, devrimin akışı içinde kendiliğinden ortaya çıkan bir olguydu. Bir kez daha proletaryanın sınıf mücadelesi içinde filizlenen, devrimci müdahalelerle yaşayarak geliştirilen bir süreci anlatmaktadır işçi kontrolü. Proletaryanın bu sosyalist örgütlenme biçiminin, Paris Komünü ile olduğu gibi, bir kez daha 1905 devriminde ortaya çıkan ve daha sonra Şubat 1917 devrimi ile bir kez daha ortaya çıkarak artık proletarya devletinin kuruluşuna damgasını vuracak işçi hareketini temsil eder. Gerçekte, Sovyet demokrasisi, Komün tipi örgütlenmenin tarihte bir kez daha tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Ama, işçi kontrolü, sosyalist toplum yapısı genel olarak alındığında, Sovyet tarzı siyasi örgütlenme biçimi onun dikey hiyerarşisini yansıtıyorsa, işçi kontrolü de proletaryanın yatay örgütlenme biçimidir. Aynı tarihsel işleve sahip, ama sosyalist ekonomik alanda hayat bulan bir örgütlenme biçimini anlatmaktadır. Bu gelişme sürecini çok isabetli değerlendiren Lenin, sosyalist ekonominin işçi kontrolü ile gerçekleştirileceğini görmüş, bunun ilk biçimini Nisan Tezleri ile ortaya koymuştur. Burada dile getirilen anlayış, sosyalist ekonomi alanında, Marx’tan sonra Marksizm’e yapılan en somut ve anlamlı katkı niteliğindedir. Tezler’in 8. Maddesinde Lenin, “Acil görevimiz sosyalizmi “getirmek” değil, ama toplumsal üretim ve dağıtımda Sovyet İşçi Temsilcilerinin denetiminin sağlanmasıdır.”[3] demektedir.

Gerçekte, Lenin’in model alacağı gelişme, bizzat gözleri önünde zaten hayata geçirilir. Şubat 1917 devrimi ile inisiyatifi ele alan işçiler, derhal fabrikalarda harekete geçerler ve fabrika komiteleri oluşturulur. Artık bir çok yerde, aynen 1905 devriminde olduğu gibi fabrika komiteleri, çalışma koşulları, ücretler ve çalışma saatleri gibi konularda işverenlerle karşı karşıyıdırlar. Bu gelişmeleri değerlendiren 7. Bolşevik parti kongresi, İşçi Komiteleri üzerine aldığı bir kararla, işçi kontrolünün ana hatlarını belirler: proletarya, adım adım devrim yolunda ilerlemektedir; sekiz saatlik çalışma ve ücret artışları alanında fabrikalarda işçi kontrolü sağlanmaktadır, işçi kontrolü, üretim ve dağıtım üzerinde gerçekleştirilmektedir. Devrim süreci içinde işçi ve köylülerin üretim üzerindeki kontrolü yaygınlaşmaktadır. Parti, devrimin bir sonraki aşaması için işçilerin bu doğrultudaki örgütlenişi ve ilerleyişini destekleyecektir.[4]

Lenin, yükselen devrim hareketi içinde, proletarya devletinin burjuva ekonomisine alternatif sosyalist ekonomik anlayışı üzerinde durur. Proletarya devrimi ile, burjuvazinin sırf kâr amacına yönelik ekonomik talanına son verilecek, ekonomide ülke çapında Sovyetlerin denetiminde işçi kontrolü sağlanacaktır. Lenin, işçi kontrolü kavramı için yapılan sendikalist suçlamasına da yanıt verir. Burada demiryollarını demiryolu işçilerine veya deri imalathanelerini deri işçilerine vermek söz konusu değildir. Yapılmak istenen, üretim ve dağıtımın ulusal çapta örgütler aracılığı ile işçiler tarafından kontrolünü öngören “işçi kontrolüdür”. Kim ne derse desin, proletarya bire beş kazanan soyguncuların maskesini indirmek, bunlar üzerine işçi kontrolünü getirmek için yoluna devam edecektir.[5]

Devrimin ertesinde tüm Rusya halkına seslenişinde en açık bir şekilde ifadesini bulan işçi kontrolü üzerine Lenin, bu seslenişinin ardından işçi kontrolünü ana hatları ile belirleyen bir taslak hazırlar.[6] Bu taslak, gerçekte işçi kontrolü üzerine tam bir manifesto niteliğindedir. Taslakta Lenin, en az beş işçi çalıştıran veya yıllık geliri 10 bin ruble üzerinde olan bütün endüstriyel, ticari, bankacılık, tarım, vs., kısacak tüm üretim sektörlerinde üretim, stok, her türlü ürün ve hammadde satın alma, vs., kısaca işletme içindeki her türlü faaliyetler üzerine işçi kontrolü getirileceğini belirtir. Bu kontrol, tüm işçiler tarafından, veya bunun mümkün olmadığı büyük işletmelerde seçilecek temsilciler aracılığı ile gerçekleştirilecektir. Bu seçim sonuçları, bir tutanak halinde hükümet ve yerel Sovyetlere bildirilecektir. İşletme faaliyeti, işçi temsilcilerinin izni olmaksızın kesinlikle kesintiye uğratılmayacaktır. İşçi kontrolü ile sorumlu olan işçilere her türlü işletme kayıtları açık olacaktır. İşçi kontrolü kararları kesin olacak, ancak sendika veya kendi kongreleri tarafından iptal edilebilecektir. Kritik işkollarında, yani ulusal savunma ve halkın temel ihtiyaç maddelerini üreten işyerlerinde işçi kontrolü ile sorumlu olan işçi temsilcileri, işyeri kurallarına uyma açısından sorumlu olacaklardır. Bu konuda suçlu olanlar, beş yıla kadar cezaya tabi olacaktır. İşçi kontrolü ile kurallar, yerel Sovyetler ve fabrika komite genel kurulları tarafından belirlenecektir.

Devrim koşullarında işçi kontrolü, Lenin için devrimin üç sacayağını oluşturan işçi, köylü ve askerlerin devrimden beklentilerini karşılayan unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Lenin, bunu bir kere daha, devrimin hemen sonrasında toplanan köylü kongresinde bir kez daha dile getirir. 5 Kasım tarihinde toplanan Kongre delegelerinin çoğunluğu Bolşeviklere desteğini çeken partilerin etkisi altındadır. Lenin, Köylü Kongresinde delegelere şöyle seslenir:

“...Şimdi siz köylüler, bana açıkça söyleyin. Ağaların toprakları alıp sizlere verdik. Buna karşılık işçi kontrolüne karşı mı çıkıyorsunuz? Bir sınıf mücadelesi var burada. Toprak sahipleri nasıl köylülere direniyorsa, sanayiciler de işçilere öyle direniyorlar. Proletarya saflarını bölünmeye mi bırakacaksınız? Kimden yana olmak istiyorsunuz?...” [7]

Lenin’in kongrede yaptığı konuşma, köylülere mevcut devrimci hükümetin gerçekten halktan yana olduğu mesajını çok açık vermektedir. Nasıl köylülere toprak vererek kendi alın terlerine sahip çıkmaları sağlanıyorsa, yine kendileri gibi emekçi olan işçi sınıfına da sanayi üzerinde getirilen kontrol ile aynı fırsat sağlanmış oluyordu. Daha sonra yayınlanan kongre raporlarında, aynı konu hakkında, “Toprakta özel mülkiyetin kaldırılması, işçi kontrolü getirilmesi ve bankaların millileştirilmesi – bütün bunlar sosyalizme giden yolu açacaktır” denmekteydi. [8]

Lenin tarafından ilk defa Nisan Tezleri ile dile getirilen, daha sonra devrimci hareketin yükselişi ile işçi sınıfının somut devrimci evrimi sürecinde hayata geçen ve bu şekli ile yine Lenin tarafından formüle edilen işçi kontrolü, gerçekte Lenin’in bütün bu devrim sürecinde sosyalist ekonominin şekillendirilmesinde temel unsur olmuştur. Barış, toprak ve işçi kontrolü, Lenin’in kafasında şekillenen devrimi tanımlayan kavramlardı. Lenin’in ulusa seslenişinde dile getirilen işçi kontrolü, ertesi gün toplanan İkinci Sovyetler Kongresinde de bir karar taslağı olarak yürürlüğe sokulacak, daha sonra Lenin, işçi kontrolünün esaslarını ayrıntılı bir taslak olarak sunacaktı. Lenin’in kafasında devrimci süreci izleyerek geliştirdiği düşünceler, daha sonra çok kapsamlı bir biçimde sosyalist ekonomik “planlama” için esas unsur olarak kabul edilecekti. İşçi kontrolü, Lenin’in düşüncesinde sosyalist ekonomiyi fiili üretimin gerçekleştirildiği fabrika ve işyeri temelinden başlayarak örgütlendirilmesi için kaçınılmaz bir gereklilik olarak yer almaktaydı.

Ama, daha ilk aşamada bu anlayışın yerleştirilmesi için güçlüklerle karşı karşıya kalınacaktı. Yukarıda deyinildiği gibi, işçi kontrolü aracılığı ile verilecek kararlar kesindi, işveren ve teknik sorumlular, bu kararlara kesinlikle uymak durumundaydılar; bu kararların değiştirilmesi için ancak sendikalar ve kongreler (burada sendika veya Sovyet kongreleri olup olmadığı belirsizdi). Yine de bu noktada sendikaların rolü önem taşımaktaydı. Lenin’in işçi kontrolü taslağının yayınlanmasının ardından sendikalar ayağa kalktılar ve düzen, disiplin ve üretimin merkezi düzeyde yönlendirilmesi görüşlerini dile getirdiler .

Burada yapılan tartışmalar Sovyetler Daimi Konseyi’nin toplantısında yeniden değerlendirilecekti. ele alınacaktı. İşçi kontrolü, sendika temsilcileri tarafından çok şiddetli eleştiriliyordu. Sendika temsilcileri, işçi kontrolü ile ülke ekonomisinin tek merkezden belli bir planlı çerçevesinde yönetilmesi anlayışına tamamen aykırı olduğunu söylüyor, kesinlikle işçilerin çalıştığı fabrika veya işyerinin kendilerine ait olduğu düşüncesinin önüne geçilmesini öneriyordu. Bu tartışmalar çerçevesinde, işçi kontrolünün, ulusal ekonominin planlı olarak düzenlenmesine katkı doğrultusunda uygulanması esası getiriliyor, Lenin’in öngördüğü şekilde, işçi komitelerinin kararının kesin olduğu teyit ediliyor, ama komitelerin devlete karşı sorumlu olduğu esası öngörülüyordu. Bu şekilde, sosyalist ekonomik planlamanın tabanda oluşturulan ve işçi komiteleri esasına dayalı, tümüyle bu komitelerin inisiyatifi doğrultusunda faaliyet gösteren özgür ve özerk planlama örgütü oluşturulması fırsatı kaçırılmış oluyordu. Devrimci sınıf hareketi içinde ifadesini bulmuş ve Lenin tarafından sosyalist demokrasi adına proletarya devriminin üç bileşeninden biri olarak ilan edilmiş işçi kontrolü, bu şekilde ilk darbesini yemiş oluyordu.

Marx, çalışmalarında sosyalist toplumun örgütleniş biçimi ile ilgili soruları her seferinde geçiştirmekle yetinmiş, bu konuda önceden herhangi bir önerme yapmanın tam anlamıyla ütopik bir yaklaşım olacağını belirtmiştir. Her şeye rağmen Marx, kapitalist ekonominin özünün “üretim anarşisi” olduğunu görüyor, sosyalist ekonominin ise merkezi bir planlama doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ama, bu merkezi otorite hakkında Marx, bir öneri getirmiyor, bunun ancak bilimin çözeceği bir sorun olduğunu söylüyordu.

Sosyalist Dönüşüm
Rusya’da, Ekim devrimi öncesinde ve devrim sonrasında dahiyane öngörüsü ile Lenin’in bu konuda atılacak adımın ne olduğunu çok işi teşhis etmiş ve bunun ana hatlarını da ortaya koymuştu. Devrimi gerçekleştiren proletarya, siyasi egemenliği ele geçirdikten sonra, şimdi de sosyalizmi kurmak için aynı devrimci anlayış ile yoluna devam edecekti. Marx ve Engels’in esas olarak merkezi olarak planlanmasını öngördükleri sosyalist ekonominin oluşturulması, yine gerçekte tabanda, bizzat üretime katılan işçiler aracılığı ile gerçekleştirilecekti. Bu da, proletarya hareketinin nüvesini oluşturan fabrika komiteleri aracılığı ile yapılacaktı.[9]

Lenin, başından beri, düzenin bir parçası haline gelmiş sendikalardan hiç söz etmemişti. Hatta denebilir ki, sendikaları tümüyle göz ardı ederek, sendikaların örgütlenmiş olduğu fabrika ve işyerlerinde, sendikaların burnu dibinde yer alan devrimci fabrika komitelerini işaret etmişti. Fabrika komiteleri, proletarya devriminin nüveleri olmuştu. Devrimci işçilerin devrimci sınıf konumları her şeyin üzerindeydi ve tüm ulusal düzeyde üretim ve dağıtım üzerindeki işçi kontrolü, fabrika komiteleri aracılığı ile sürdürülecekti.[10]

Her nedense, fabrika komitelerinde yer alan devrimci proletaryanın evrensel devrimci ruhunun esas merkezi organ olduğu unutularak, işçi sınıfının bu devrimci ruhunda somutlaşan otorite göz ardı edildi ve bunun yerine, tümüyle yapay, yapısal bir “merkezi” organ anlayışı hakim kılındı. Gerçekte bu tam anlamı ile devrimci inancın inkarı ve eski düzene has bürokrasinin yeniden hortlatılmasından başka bir şey değildi. Eğer bu şekilde oluşturulmuş merkezi bir organ, meşruiyetini işçi sınıfı tabanında yer alan sınıf bilinci ile organik bir bağ içinde olamazsa, o zaman doğal olarak bu merkezi organın meşruiyeti kuşku götürürdü. Bu organik bağın sağlanması, yada bir başka deyişle, tam olarak sosyalist demokrasinin yerleştirilmesi için, bu merkezi organın, doğrudan fabrika komitelerinin kendisi tarafından oluşturulması gerekirdi. Ama öyle görülüyor ki, geleneksel merkez kavramına bakıldığında, böylesine merkezde yer almayan bir merkezin nasıl merkezi nitelik taşıyacağı anlaşılamıyordu. Öte yandan, fabrika komitelerinin ortaya çıkışı ve yükselişi, Ekim Devriminin hemen sonrasında, artık yeni düzenin organları haline dönüşen sendika çevrelerinden gelen saldırılar altındaydı.

Böylelikle, proletarya devrimi davası adına getirilen işçi kontrolü, Lenin’in hazırladığı taslak üzerinde yapılan görüşmelerde, güçlü bir merkezi devlet aygıtı adına göz ardı edilecekti. Öyle ki bu doğrultuda bizzat Lenin tarafından hazırlanan taslak Sovyetler Daimi Konseyi toplantısında sözcüsü dahil olmak üzere hiç bir konsey üyesi tarafından destek bulmayacaktı. Sovyetler Daimi Konseyi tarafından “ekonomik plan” çerçevesine yerleştirilmesi öngörülen işçi kontrolü, bu ekonomik plan için getirilecek yasal çerçeveye tabi kılındı. Böylelikle, ekonomik plan çerçevesi içinde öncü kavram niteliğinde yer alacak işçi kontrolü daha ilk girişimde başarısızlığa uğrayacaktı.

İşçi kontrolü üzerinde Lenin tarafından enine boyuna çalışılarak geliştirilmiş, ama yine de temelde sendika vesayetini içeren taslak, esas itibarı ile Konsey tarafından geri çevrilmesi sonucunda hiç bir pratik yarar getirmedi. Öngörülen Bütün Rusya İşçi Kontrolü Konseyi toplantısı bir kere toplanabildi. Bu karar sonrasında, fabrikalarda fabrika komitelerinin faaliyetlerinde tam bir kargaşa yaşandı. Daha 1918 yılı ilkbaharında, artık işçi kontrolü iyice gözden düşmüştü. Fabrika komitelerinin işyerlerinde kontrolü ele alarak getirdikleri inisiyatif, artık ülkenin maddi değerlerinin tahrip edilmesine yol açmakla suçlanmaktaydı. Ekonominin içine düştüğü kaosun ancak zorunlu kalkınma hamlesi ile çözülmesi mümkün olabilir deniyordu. Ama bu koşullar altında kalkınma düşüncesinin neye hizmet edeceği üzerinde pek durulmuyor, mevcut koşullarda kalkınma hamlesinin komünizme aykırı nitelikteki önlemlerin hayata geçirilmesine yol açabileceği akla gelmiyordu: Eski kapitalist örgütlenmenin içerdiği hiyerarşik ilişkilerin sürdürülmesi, maddi teşviklere yeniden dönüş, eski burjuva uzmanlarının görev yapmasını güvece altına almak için verilen ödünler; öte yandan sosyalist kalkınmayı başarmak için işçilerden olmayacak taleplerde bulunulması; kimi zaman kadınların gece vardiyasında çalışması koşuluna göz yumulması, vs. Bütün bunlara sendikacıların kararlı bir biçimde fabrika komiteleri aleyhine yaptıkları çalışmalar eklenmekteydi. Devrim öncesi ve devrim sonrası ilk haftalarda fabrika komitelerinin devrimci konumunu kıskançlıkla izleyen sendikalar, fabrika komitelerine karşı merkezi otoritenin ısrarlı savunucuları haline gelmişlerdi.[11]

Birinci Bütün Rusya Sendikalar Kongresi, işçi kontrolünün sonu oldu. Kongre’de sosyalizmin kurulmasının sendikaların devlete karşı sorumluluğunun bir parçası olduğu dile getirildi. Sendikaların esas olarak devlete tabi olması ilkesi kabul edildi. Bunun doğal sonucu olarak, üretimin organizasyonu, üretim güçlerinin geliştirilmesi ve işçi kontrolü işlevinin üstlenilmesi, sendikaların görevleri arasında sayıldı. Böylece, Ekim Devrimi ile hayata geçirilen, sosyalist demokrasinin temel kurumunu oluşturan ve fabrika ve işyeri temsilcileri tarafından yürütülen işçi kontrolü anlayışı terk edilmiş oldu.

Bütün Rus devrim tarihi boyunca fabrika işçi komiteleri, devrimin öncü gücünü oluşturmuştu. Fabrika komiteleri, gerçekte devrimin müfrezesiydiler. Aniden patlak veren 1905 devriminin öncüleri fabrika komiteleriydi. Fabrika komiteleri temsilcilerinin oluşturduğu İşçi Sovyetleri 1905 devriminde proletaryanın yakın bir gelecekte hayata geçirecekleri yeni toplum düzeninin modelini oluşturdular. Aynı şey, Şubat ve Ekim devrimlerinde de gerçekleşti. Fabrika komite temsilcilerinin devrimci askerlerle birlikte oluşturduğu İşçi ve Asker Sovyetleri, proletarya diktatörlüğünün somut temsilcisi oldular. Fabrika komiteleri, yalnızca devrimci uyanışın nüvesi ve devrimin müfrezesi olmakla kalmadılar, aynı zamanda devrim öncesi ve sonrasında, proletaryanın devrimci kararlılığı ve disiplini ile fabrika ve işyeri yönetimine hakim oldular ve üretim faaliyetlerinin her aşamasında geleceğin yeni toplumunu ve proleter demokrasisini oluşturma bilinci ile üretim ve dağıtımı kontrol ettiler. Bu şekilde kurulacak yeni toplumun temel taşını oluşturdular. Ama şimdi her nasılsa, eski düzene uyum içinde olan ve yeni toplumda ise hayatiyetini çoktan kaybetmiş sendikalara tabi kılındılar.

Fabrika komitelerinin tümüyle eski düzenin her türlü örgütlenme hastalık ve anti-demokratik niteliklerini barındıran merkezi yapıda sendika sistemine tabi kılınması için gösterilen gerekçeler arasında, küçük işçi gruplarının proletaryanın genel çıkarları adına kendi özgün çıkarlarından feragat etmesi gösteriliyordu. Oysa ki bu doğru değildi ve fabrika komitelerinin kendi içinde özerk merkezi nitelikte yapılanması öngörülmüştü. Fabrika ve işyerlerinde örgütlü komite temsilcileri, yerel Sovyetler ile yakın bir işbirliği içinde olacaklardı. Ayrıca, fabrika komiteleri, Bütün Rusya İşçi Kontrolü Konseyi altında örgütlenmişti. Nasıl ki siyasi düzeyde, Yerel Sovyetler tüm Sovyet Demokrasinin temel taşını oluşturacak ve yerel, bölgesel, ulusal ve bütün Sovyetler düzeyinde örgütlenen Sovyet Demokrasisinde, Yerel Sovyetler, proletarya demokrasisi içinde bağımsız ve özerk nitelik taşıyacak idiyse, fabrika komiteleri de ekonomik düzeyde aynı bağımsız ve özerk nitelik taşıyacaktı. Yerel Sovyetlerin, anayasada gösterilen olağanüstü koşullar hariç, tümüyle özerk nitelikleri vardı. Ama nasıl uzun yıllar bu yeni Sovyet Devleti’nin karşı karşıya kaldığı iç ve dış düşmanların saldırısı nedeniyle bu olağanüstü koşullar sürekli devam ettiği kabul edildiği için Yerel Sovyetler’in bu özerk ve bağımsız konumu hep merkezi Sovyetlere tabi kılınmak ve artık belli bir zaman sonra işlevini tümüyle yitirmişlerse, aynı mantıkla, henüz yeni yeni merkezi örgütlenme çabası içinde olan fabrika komiteleri, eski toplumda olağanüstü düzeyde merkezi yapıda örgütlenmiş biçimsel olarak güçlü görünen ve tümüyle merkezi otoriteye bağlılığını belirtmiş olan sendikalara tercih edilecekti. Devrim sonrasında sendikalara kıyasla henüz dağınık ve merkezi olmayan yapısına bakılarak işçi sınıfının tabanından kaynaklanan gücü göz ardı edilmişti.

Hiç kuşku yok ki fabrika komiteleri, sendikalar için bir kabus niteliğindeydi. Fabrika komiteleri, bizatihi sendikal örgütlenmeyi reddeden bir oluşumdu. Gerçek şu ki, fabrika komitelerinin merkezi örgütlenmesini tamamlanması durumunda, bu sefer sendikaların işlevi sorgulanmaya başlanacaktı. Öte yandan, fabrika komitelerinin merkezi yapıya kavuşturulamamış olması, üretimin merkezi düzeyde örgütlenmesi için de başlı başına bir sorun oluşturuyordu. Oysa sendikalar için durum farklıydı. Eski dönemden kalma merkezi yapısı, Sovyet yönetimi için de büyük bir kolaylık sağlıyordu. Gerçekte genç Sovyet hükümeti, sendikalar aracılığı ile hazır kurulmuş olan ve kendisine bağlı bir örgüt desteği elde etmiş oluyorlardı.

Sovyet Devriminin karşı karşıya kaldığı muazzam güçlükler, ister istemez herkesin merkezi ve güçlü bir otorite tesisi zorunluluğunu kabul etmesini getiriyordu. Oysa, fabrika komiteleri, doğası gereği merkezi otoritenin tam karşısında yer alan yerel otorite görünümündeydi. Ama, proletarya demokrasisinin özü de buydu gerçekte. Yeni toplumun işçi, köylü ve asker temsilcilerinden oluşan Sovyet sistemine oturtulmasının temelinde proletarya demokrasisinin –diktatörlüğünün bu vazgeçilmez temel ilkesini esas almaktaydı. Bu anlayış doğrultusuna, devrim sonrasında, fabrika komitelerinin kazandığı özgüven, kimi zaman ve merkezi devlet otoritesine göre çoğunlukla anarşik bir yapı sergilemekteydi. Demiryolları olayında olduğu gibi, işçiler ve teknik personel, tümüyle yönetimi eline geçiriyor ve hiç bir otoriteyi tanımaksızın tam olarak bağımsız davranabiliyordu. Kuşkusuz, her şeyin bir anlamda tam bir kendiliğinden gelişme içinde istenildiği gibi olmayacağı, kimi zaman genel doğrultudan sapmaların olması kaçınılmaz bir durumdu. Ama bu tür aykırılıkların yaygın olduğunu söylemek mümkün değildi. Bunda yol gösterici unsur, işçi sınıfının kararlılık ve disiplinine olan inanç olmalıydı. Devrim öncesinde fabrika ve işlerlerinde faaliyetlerin merkezi denetimden uzaklaşma eğilimi devam ediyordu, ama bunun tam olarak işçi kontrolü nedeniyle olduğunu söylemek mümkün değildi. Kabul etmek gerekir ki, fabrika komitelerinin devrimde belirleyici rolünü gören ve bunu teşvik eden Bolşeviklerdi; bu anlamda, devrim sonrasında aynı eğilimin devam etmesinden korkulması yersizdi.

Bütün bu gelişmeler içinde yeni Sovyet hükümeti, sosyalist ekonominin planlanması doğrultusunda bir yol ayrımına gelmişti: Bir taraftan, üretimin denetlenmesi, gerçekleştirilmesi ve dağıtımında yerel otorite niteliğinde işçi kontrolü ve diğer taraftan da ekonominin merkezi düzeyde, tek bir elden planlanması işlevini üstlenecek merkezi bir otorite. Gerçekte, tartışma merkezi otoritenin varlığı ile ilgili görünmüyordu. Ama tartışma, merkezi otoritenin oluşumu, merkezi ve yerel otorite arasındaki ilişki ve yetki ve sorumlulukların belirlenmesi üzerinde odaklanmaktaydı. İşçi kontrolü ile ilgili Lenin’in taslağının yayınlanmasından kısa bir süre sonra, ekonomik planlama ile ilgili merkezi organ, Vesenkha oluşturuldu. Yeni organ, Bütün Rusya İşçi Kontrolü Konseyi dahil, bütün mevcut ekonomik otoritenin üzerinde olacaktı. Oysa işçi kontrolü ile ilgili taslakta, ulusa ekonominin planlı olarak kontrolü işçi kontrolü konseyine verilmişti.

Vesenka’ya bütün üretim ve ticari alanda faaliyet gösteren kuruluşları millileştirme, bütün ekonomik organların merkezi olarak yönetimi ve yayınlanacak bütün ekonomik yasa ve kararname taslaklarını hükümete sunma yetkisi verildi. Bütün hükümet harcamaları ile ücretlerin belirlenmesi yetkisi Vesenka’ya devredildi. Vesenka yetkilileri, işçi kontrolü kararnamesinin uygun olmadığı görüşünde birleşti; bütün fabrika komiteler ve sendikaların Sovyetlerin merkezi yetkisi altında yönlendirilmesi gerekliliğine işaret edildi. Vesenka’nın merkezi otoritesini bölgelerde temsil edecek yerel Vesenka bürolarının oluşturulması kararlaştırıldı.

İlk bakışta şematik olarak, planlama örgütünün bu şekildeki oluşturulması makul görünür. Ama hiç kuşku yok ki, merkezi nitelikte oluşturulacak bir örgütlenme, eninde sonunda bütünüyle bürokrat bir yapı kazanacaktır. Çünkü Vesenka, ekonomik planlamada karar verme yetkisine sahip olanlar atanmış bir memur niteliğindeydi ve ekonominin planlanmasında halkın veya onun seçilmiş temsilcilerini, işçi kontrolünü inkar ederek dışlaması ile bu niteliğini belli ölçüde dengeleme şansını da yitirmişti. Çünkü ekonomik planlama, planlama tekniği ve bu doğrultuda yapılacak uzman kadroların çalışması bir yana tutulursa, büyük ölçüde siyasi tercihler manzumesidir; ülke kaynaklarının hangi tercihler doğrultusunda yönlendirileceğinden başlayarak genel ekonomik dengeler, tüketim ve tasarrufa ayrılacak kaynaklar, vs. gibi kararların tümünde siyasi ilkeler söz konusu olacak, bunda halkın çeşitli kesimlerinin bu temel karar mekanizmalarına katılması hayati önem taşıyacaktır. Kısaca bir ekonomik planlama, gerçekte sosyalizmin kurulması, onun kuruluşunun somutlaştırılması anlamını taşır. Ekim devrimi, bu uğurda atılmış ilk adımdı. Siyasi kuruluşun ekonominin sosyalist temelde örgütlenmesi izlemeliydi. Ne var ki bu, ekonomik planlama adı altında Vesenka gibi merkezi bir bürokrat örgüte devredildi. Oysa bu tümüyle siyasi nitelikte karar mekanizmaları ve tümüyle devrimci proletaryanın katılımını gerektiren bir süreçti.[12]

Merkezi organ niteliğinde kurulan Veshenka, gerçekte hiç de hak etmediği bir erki kullanıyordu. Veshenka’nın etkinliği, daha önce Çarlık veya Geçici Hükümet döneminde gerçekleştirilen merkezi yapıları devralmadan öteye gidemiyordu. Bu da büyük ölçüde Petrograd ve bazı önde gelen merkezlerde yer alan sanayi kuruluşlarının ötesine geçmiyordu. Öte yandan, ülke çapında fabrika ve işyerlerinde fabrika komiteleri etkin durumdaydılar. Fabrika komiteleri, kendi inisiyatifleri doğrultusunda, merkezi hükümetin onayı olsun olmasın, fabrika ve işlerlerinde hakim konumdaydılar. Bu fabrika ve işyerlerinin denetimi, gerektiğinde kamulaştırılması tümüyle fabrika komitelerinin inisiyatifindeydi. Denilebilir ki, devrimi izleyen aylarda fabrika ve işyerlerinin millileştirilmesi hemen hemen tümüyle fabrika komiteleri tarafından gerçekleştirilmişti. Hiç kuşkusuz, fabrika komitelerinin fabrika ve işyerlerindeki bu tür kontrol ve millileştirme eylemleri, büyük ölçüde burjuvaziye karşı verilen devrimci mücadele koşulları ile belirleniyor, ulusal ekonominin çıkarlarına ikinci planda geliyordu. Bir başka deyişle, fabrika komiteleri tarafından yürütülen işçi kontrolünün asıl amacı, sosyalist dönüşümü sağlamaktı.

Devlet Kapitalizmi
Lenin ve Bolşevik liderlerinin tarımda olduğu gibi, sanayide fabrika ve işyerlerinin kamulaştırılması doğrultusunda kesin bir programları yoktu. Sovyet liderleri için asıl üzerinde durulan husus, her ne pahasına olursa olsun üretim seviyesinin korunmasıydı. Devrimden sonraki ilk aylarda sanayi kesiminde gerçekleştirilen fabrika ve işyerlerinin kamulaştırılması, hemen hemen tümüyle fabrika komitelerinin inisiyatifi doğrultusunda gerçekleştiriliyordu. Fabrika komiteleri tarafından yapılan kamulaştırma ve el koyma eylemleri, tümüyle burjuvaziye karşı verilen sınıf mücadelesi ekseninde gelişiyordu. Ama Veshenka’nın oluşturulması ile sanayi ve ticarette tüm fabrika ve işletmelerin kamulaştırılması ilkesi kabul edilmişti. Ancak Veshenka, fabrika ve işyerlerinin kamulaştırılması çerçevesinde, fabrika komitelerinden farklı olarak, kendisine ülke çapında üretim seviyesinin her ne bahasına korunmasını esas amaç olarak seçti. Veshenka’nın kuruluşunda görev alan Buharin ve Lomov’un Brest-Litovsk anlaşmalarına karşı çıkan “sol komünistler” içinde yer alması nedeniyle uzaklaştırılmasından sonra, eski bir Menşevik olan ve savaş dönemi Almanya’sının sanayinin korporatist merkezileştirilmesi ve planlı ekonomini hayranı olan Larin’in etkisine girmişti.[13] Larin, Kuznetsk madenleri, Petrograd’ın elektrifikasyonu ve Türkmenistan’da sulama sisteminin genişletilmesi hayallerini kuruyor, bunun için ülkenin önde gelen tröstleri ile Amerikan sermayesinin katılımı ile ortaklık oluşturma üzerinde duruyordu. Bunun için halen faaliyet gösteren en büyük tröstlerin Sovyet Hükümeti ile ortaklık teklifleri üzerinde görüşmeler yürütülüyordu. Bu ortaklık teklifleri, sol komünistlerin şiddetli muhalefeti ile karşılaştı.

Larin, görüşleri ile Lenin’i etkilemişti. Lenin’in sosyalist ekonomik planlama konusunda Larin’in Almanya modelini esas alan görüşlerinin etkili olduğu anlaşılıyor. Bunu özellikle, Lenin’in geçiş döneminde has kaçınılmaz bir olgu olarak önerdiği “devlet kapitalizmi” üzerine söylediklerinden anılıyoruz. Lenin’e göre, mevcut koşullarda, ataerkil, küçük ölçekli meta üretimi, özel kapitalist işletmeler ve sosyalist nitelikteki kuruluşların yanı sıra, devlet kapitalizmi de bir vakıaydı. Lenin’in Devlet kapitalizmi, sosyalizme giden en emin yol olarak değerlendirmesinde gerekçe olarak düzensizlik, ekonomik çöküntü ve anarşizmi gerekçe göstermesine katılmak mümkün değildir. Lenin’in devlet kapitalizmini savunurken ileri sürdüğü küçük üretim anarşisi, daha çok Vesenka ve sendika bürokratlarının fabrika komiteleri hakkında ileri sürdükleri anarşi olsa gerektir. Çünkü, büyük kapitalist tröstlerin devlet ile ortaklık yaparak devlet kapitalist işletmelerine dönüştürülmesinde herhangi bir sakınca görmeyen bir anlayışın, küçük mülkiyet sahipliğinin yarattığı anarşiyi asıl tehlike olarak değerlendirmesi anlaşılır değildir.[14]

Lenin’in Sol Komünistlere karşı getirdiği eleştirilerde söylediklerine katılmak mümkün değil. Lenin, 1918 yılı başlarında, hala daha fabrika komitelerinin fabrika ve işlerleri düzeyinde sosyalizmi yerleştirmek için burjuva unsurları ile yürüttükleri mücadelenin canlılığını her şeye rağmen koruduğu dönemi kastederek devlet kapitalizminin o günkü koşullara kıyas kabul etmeyecek üstünlük taşıdığını söylemesi kabul edilemez. Lenin, buna Sovyet hakimiyetinin sağlanmış olduğu gerekçesini ileri sürer. Oysa, yine bizzat kendisinin de belirmiş olduğu gibi, sosyalist nitelikte olanların yanı sıra, çok çeşitli üretim tarzlarının hakim olduğu o günlerde, tam bir Sovyet egemenliğinden söz etmek mümkün değildir. Sovyetler, belki ve Sol SD’lerle koalisyon halinde hükümete gelmişler, ve bunu silahlı proletaryanın gücüne dayanarak elde etmişlerdir, ama henüz mevcut burjuva devlet aygıtı ve bürokrasisini yıkarak yerine proletarya devletinin oluşturulması ve muazzam Çarlık bürokrasisini yok etmeyi becerememişlerdir.

Lenin, devlet kapitalizmi aracılığı ile sosyalizme yönelmenin kaçınılmaz olduğunu söyler. Bunu kabul etmeyenleri salt kapitalizm ile sosyalizmi kıyaslamakla yetindiklerini, ama hayatın gerçeklerini görmemekle suçlar. Rusya için devlet kapitalizmi ve sosyalizm için ortak olan bir temele dönüşmek kaçınılmazdır. Lenin, bu konuda ileri sürdüğü görüşlerini daha önce de Eylül 1917’de yayınladığı bir yazıda, gerçek bir devrimci demokratik devlet yönetimi altında, tekelci kapitalizmin sosyalizme doğru giden yolda kaçınılmaz olduğunu söylediğini belirtir. Bütün bu nedenlerle, Sol Komünistlerin devlet kapitalizmi tehlikesi olarak ileri sürdükleri şeylerin gerçekte küçük burjuva ideolojisi olduğunu ileri sürer.

Lenin’in sosyalist ekonomik planlamanın ilk adımlarının atıldığı günlerde, uzun uzun Alman devlet kapitalizmi ve onun planlama örgütü üzerinde durması gerçekten de kaygı verici bir durumdur. Lenin, Alman deneyiminin başarısızlığını, junker-burjuva emperyalist devletin niteliğine bağlar. Bunun yerine, Sovyet, yani proletarya devletinin konması, başarı için yeterlidir. Bu şekilde disiplin, örgütlenme ve topyekün çalışma anlayışı ile ekonominin tek merkezde örgütlenmesi mümkün olacaktır. Lenin, bunun sosyalizme giden yol olduğunu söylerken, ne pahasına kazanılacağı üzerinde durmaz. Alman emperyalistlerin yayılmacı emelleri doğrultusunda tasarlanmış ekonomik planlama, esas olarak geniş işçi ve emekçi kesiminin emperyalist burjuvazi tarafından acımasız ve yoğun bir şekilde sömürülmesi esasına dayandırılmış, bu plan dengeleri, girdi maliyetleri, vs. çerçevesinde emeğin böylesine aşırı sömürüsü öngörülmüştür. Bu tür bir plan uygulamasında, yalnızca emperyalist devlet yerine proletarya devletinin konması yeterli olacak mıdır? Öyle anlaşılıyor ki, junker burjuvazisinin dört bir yanda tek başına diğer emperyalistlere kafa tutacak düzeye ulaşması Lenin’i fazlasıyla etkilemiş görünmektedir.

Brest-Litovsk anlaşması ile enternasyonalizmin gözden düşürülmesi ve tek ülkede sosyalizmin kurulması yolunun seçilmesi ile, Lenin’in düşüncelerinde tam bir dönüşün ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bir zamanlar, Nisan Tezleri ve Devlet ve Devrim ile tamı tamına Marksist anlayışla burjuva devletinin parçalanmasını, proletarya devleti ve işçi kontrolünü savunan Lenin’in Avrupa’da devrim beklentilerinin zayıflaması ile geri çekildiği ve şimdi de devlet, düzen ve sosyalizme ulaşmak için basamak oluşturacak devlet kapitalizmini savunduğu görülüyor.[15]

Ancak bütün bu tartışmalar, bir kere daha olayların gelişmesi ile kesintiye uğradı; iç savaşın ufukta görülmesi ile önde gelen sanayi sektörlerinin tümünde geniş çaplı kamulaştırmaya gidilmesi kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Bu şekilde, bir kez daha devletleştirilen sektörlerdeki fabrika ve işyerlerinin sosyalist ekonomik ilkeler doğrultusunda yönetilmesi ve yönlendirilmesi sorunu ile karşı karşıya kalındı. Sosyalist ekonominin öncü gücü niteliğindeki işçi kontrolünün gözden düşmesi sonucunda bu muazzam işlevin yerine getirilmesi çoğu zaman olduğu gibi, bir kez daha Çarlık döneminin bürokrat ve teknokratları ile gerçekleştirilebilecekti. [16]


________________
[1] Vladimir Lenin, To the Citizens of Russia!, Seçme Eserler, cilt 26, s.236.

[2] A.g.e., s. 112.

[3] Vladimir Lenin, The Tasks of the Proletariat in the Present Revolution, Pravda, sayı: 26, 7 Nisan 1917.

[4] Pravda No. 46, May 15 (2), 1917, Seventh All-Russian Conference Meeting Notes.

[5] V. I. Lenin, The Bolsheviks Must Assume Power, Toplu Eserler, Cilt 26, s. 19-21.

[6] V. I. Lenin, Draft Regulations On Workers' Control, Seçme Eserler, Cilt 26, s. 264-265.

[7] J. Reed, Dünyayı Sarsan On Gün, s. 264.

[8] V. I. Lenin, The Extraordinary All-Russia Congress Of Soviets of Peasants' Deputies, Toplu Eserler, cilt 26, s. 321-332.

[9] Bolşeviklerin Sovyetlerde uzunca süre azınlıkta kalmalarına karşın fabrika komitelerinde tartışmasız üstünlükleri vardı. Belki de bu yüzden, Lenin’in Ordjonikidze’ye “bütün iktidar Sovyetlere” yerine, “bütün iktidar fabrika komitelerine” demeliyiz biçiminde telkinde bulunduğu söylenir. (M. Brinton, Bolheviks and Workers Control 1917 to 1921, The state and Counter Revolution, Londra, 1970 s., 15, aktaran: Rusya’da İşçi Muhalefeti, Belge Yay., s. 16).

[10] Lenin’in sendikaların kapitalist ve sosyalist toplumdaki işlevi hakkında düşünceleri, onun yeni toplumda, sosyalist kurumlar olarak ortaya çıkan fabrika komiteleri hakkındaki anlayışını çok açık bir biçimde sergiler. Lenin, açıkça kapitalist toplumda bir özgürlük aracı değil, baskı aracı, kapitalist kölelik aracı olduğunu söyler. Burjuvazinin sağlamış olduğu sendika ödünü sayesinde yoksulların ülke yönetimine burunlarını sokmaları önlenmiş olur. Kısaca sendikalar, kapitalist toplumun olmazsa olmaz unsurlarıdır. Lenin, yine çok net bir biçimde, yeni toplumda sendikaların yeri olmadığını söyler: “ Sosyalizm ile bu özgürlüğün en temel biçimi kaçınılmaz olarak yeniden ortaya çıkacaktır, zira tarihte ilk defa kitleler, oy veya seçimlere katılmanın yanı sıra devletin günlük yönetimine katılacaklar. Sosyalizm her kes sıra ile yönetecek, ve bu zamanla hiç kimsenin yönetimi anlamını taşıyacaktır.” V. I. Lenin, State and Revolution, Written: August - September, 1917, Collected Works, Volume 25, p. 381-492, Devlet ve Devrim, Bilim ve Sosyalizm Yay. S. 129.

[11]Bu aşamada Ekim 1917 devrimi dönüm noktasına gelmiş oluyordu: Çarlığın kalıntıları ve burjuvazinin siyasi egemenliğine son verildikten sonra bu sefer onun ekonomik varlığına son verilmesi gerektiği hiç kuşkusuz çok iyi biliniyordu. Bunun aksini düşünmek mümkün değildi. Bu gerçek, yalnızca Lenin veya onun yakın çevresi değil, ama devrimin sabahından başlayarak yapılan ilk duyuru, daha sonraki parti ve sendika kararları, işçi kontrolü ile ilgili hazırlanan ayrıntılı taslak, vs. hemen hepsinde belirtiliyordu: Devrimi gerçekleştiren silahlı proletaryanın bundan sonraki görevinin, “proletarya demokrasisinin nüveleri” olarak ortaya çıkan fabrika komiteleri tarafından yürütülecek işçi kontrolü ile sosyalizmi kurmasına geldiği biliniyordu. Bolşevik parti 7. Kongresi kararlarında işçi kontrolü ile ilgili olarak “..köylüler topraklara el koymakta ve işçiler fabrikalarda işçi kontrolü ile sekiz saatlik işgünü uygulamasını gerçekleştirme, ücret artışı sağlamakta, üretim sürdürülmekte ve işçiler gıda üzerinde kontrol yürütmektedir, vs...” denmekteydi (Pravda No. 46, May 15 (2), 1917). Bu anlayış ile yola çıkılmış, devrim askerlere barış, köylülere toprak ve proletaryaya da sosyalizm, yani üretimde ve dağıtımda işçi kontrolü sağlamıştı. Barış ve toprak kararnamesi imzalanmış, zaten askerlerin ayakları ile ve köylülerin ile fiilen gerçekleştirdikleri bu uygulamaların meşruiyeti tanınmış olmaktaydı; sıra sosyalizmin nüvesini oluşturan işçi komiteleri ile siyasi egemenliğine son verilen burjuvazinin tasfiyesine gelmişti. Gerçekte bu da en az ana hatları ile gerçekleştirilmişti. Bir çok yerde devrim öncesinde devrimci eylemler çerçevesinde ve devrimden sonrasında ise sosyalizme dönüşüm doğrultusunda hayata geçiriliyordu. Ama artık bütün gözler, bunun daha ne kadar süre gerçekleştirilebileceği üzerinde odaklanıyordu.

[12] Bu günden bakıldığında, sosyalizme geçiş sürecinde proletaryanın üstlenmiş olduğu görevin onun öncü partisi dahil, kesinlikle bir başkasına devredilemeyeceği sonucu çıkıyor. Sosyalist ekonominin oluşturulması anlamına ele alındığında, ekonomik planlamada Sovyet örneğinin başarısız olduğunu görmek gerekiyor. Sovyet örneğinden edinilen deneyimden hareketle, sosyalist ekonomik planlamanın merkezi değil, tam tersine yerel düzeyde, fabrika komiteleri aracılığı ile proletaryanın doğrudan katılımı sonucu örgütlenmesi gerektiği anlaşılıyor. Oysa, başlangıçta Sovyetler doğruyu bulmuş, merkezi değil, fabrika komitelerinin yürüttüğü işçi kontrolü altında yerel planlama uygulaması öngörülmüştü.

[13] E.H Carr, The Bolshevik Revolution, 1917-1923, Macmillan, 1950, Volume II, pp. 117.

[14] V. I. Lenin, Left-Wing” Childishness and the Petty-Bourgeois Mentality, Toplu Eserler, Cilt 27, s. 323, 334.

[15] Lenin, bu dönemde şöyle söyleyecekti: “Komünizm, tüm ülkede büyük ölçekli sanayinin merkezileşmesini öngörür ve bu anlama gelir. Bu nedenle, işletmeler üzerinde koşulsuz olarak merkezi kontrol gerekir. Yerel merkezler, merkezin talimat ve kararları doğrultusunda bunların günlük çalışmaları ile ilgilenecektir. Bu nedenledir ki, merkezin şirketler üzerinde doğrudan kontrolünü engellemeye yönelik teklifler komünizmden çok bölgesel anarko-sendikalizm anlamını taşır.” V. I. Lenin, Remarks On the Draft "Propositions Concerning the Management of Nationalised Enterprises", Written: June 2, 1918, First Published: Lenin Miscellany XXXVI in 1959.

[16] İşçi Kontrolü sorunu, iç savaş sonrası bir kez daha gündeme gelir. İşçi Muhalefeti, önceleri sistemli bir birliktelik içinde olmaktan uzaktır. Ama A. Kollontai’nin aralarında katılması ile durum değişir. Kollontai, ilk olarak sendikal muhalefet yakıştırmasını düzeltir. Hareket, parti onuncu kongresinde verilen bir platform tasarısı ile resmi nitelik kazanır. İşçi Muhalefeti, öncü proleter komünistlerden oluşmuştur. Harekette yer alanların hemen hepsi sendika üyeleridir. Rus proletaryasının öncüsü niteliğinde, devrimci mücadelenin en güçlü koşullarında yetişmişler ve işçi sınıfından kopacak şekilde Sovyet resmi kurumları içinde kaybolmamışlar; tam tersine işçi sınıfı ile bağlarını sıkılaştırmışlardır. Sınıfsal güdüleri ile hareket eden bu yoldaşlar, İşçi Muhalefetine katılarak son yıllarda içinde olup bitenleri bir kere daha gözden geçirirler: Sovyet kurumları giderek güç kazanmakta ve yeni toplumsal düzen içinde yerini almaktadır. Ama buna rağmen işçi sınıfı, sosyalist geleceği kurma doğrultusunda kararlı ve aynı sınıfsal sorumluluk ve beklenti içinde çok açık ve seçik bir siyasi tavrına karşın, yeni toplumun üst yapı kurumlarında giderek daha önemsiz bir unsur haline gelmektedir. Kollontai, bu aşamada şu soruyu sorar: “Neden, yalnız sendikalar ısrarlı bir biçimde kolektif yönetimden yana olurken eski Çarlık uzmanlarından yararlanmayı savunanlar tek kişi yönetimi üzerinde duruyorlar? Bu konuda her iki taraf da ilkesel bir çelişki içinde olmadığı söylüyorsa da, gerçekte bu tarihsel anlamda uzlaşmaz iki farklı dünya görüşünü karşı karşıya getirmektedir. Tek kişi yönetimi burjuva sınıfına özgü bireyci anlayışın bir ürünüdür. Bu anlayış, esas olarak kolektif anlayış ile hiç bir ortak yanı olmayan, izole edilmiş, insanın özgür bireysel iradesine dayanır. Burjuvazi, kolektif yapının gücüne inanmaz. Onlar yalnızca insanları kendi uyruğunda ve kendi iradesinde istediği yöne sürüklemek ister. Üretimin kontrolünde kolektif yönetim ilkesinin inkar edilmesi, belki partinin taktik anlamda, uyum sağlamaya yönelik bir ödün niteliğindeydi, ama şimdi devrimin ilk aşamalarında çok kıskançlıkla korumaya ve kollamaya çalıştığımız sınıf politikasından bir sapma niteliğini kazanmaya başladı. Peki, bunun nedeni nedir? Devrim mücadelesi boyunca olgunlaşmış ve güçlenmiş olan parti nasıl olur da eskiden oportünizm olarak suçladığı böylesi bir revizyonist anlayışı benimser? Kırsal kesimde köylülük ve toprak sahipliği ve kentte burjuva unsurlarla birlikte partimiz, Sovyet devleti politikası içinde şimdi uzman, teknisyen, mühendis, eski sanayi ve endüstriyel şirket yöneticileri kimliği ile ortaya çıkan ve geçmiş deneyimleri tümüyle kapitalist üretim sistemine bağlı zengin burjuva temsilcilerinin zararlı etkilerini hesaba katmak durumundadır. Bunlar, kapitalist ekonominin geleneksel sınırları dışında kesinlikle bir başka üretim tarzını düşünemezler. Sovyet Rusya, ne kadar uzmana gerek duyarsa, onların gücü o kadar çok artacaktır. Devrimin ilk aşamasında bir kenara atılan ve çoğu zaman Sovyetlere düşmanca tavır içinde ve fırsat kollayan burjuvazinin dolgun ücretli bu hizmetkarları, her geçen gün güç kazanıyor. Sorunun temelinde yatan şudur: komünizmi işçilerle mi yoksa onların başlarındakiler, yani Sovyet yöneticileri ile mi kuracağız? O halde yoldaşlar, düşünüp taşınmamız gerek; komünist ekonomiyi tümüyle eski sistemin yetiştirdiği insanlarla, bir zaman onlara hizmet verenlerle kurabilmemiz mümkün olabilir mi? Bir Marksist olarak, bilimsel yaklaşım ile ele alırsak buna çok kesin bir hayır cevabı veririz. Bu sorunu çözümü, yeni üretim tarzının denenmesi, bunun sınıfsal bir yaklaşımla değerlendirilmesi, bir şekilde çıkış yolu için mutlaka işçi sınıfına yaratıcı yeteneklerini sergileme fırsatı verilmesi; bir başka deyişle, komünizmin tek yaratıcısı olabilecek bu sınıfın önünü açılmasını sağlamak olmalıdır. Üretimde örgütlü kontrol –işçi kontrolü- ancak sendikalarda bir araya gelen ve yeni düzenimizin bütün ekonomik hayatını yönetecek merkez komitesini seçen Bütün Rusya Üreticileri Kongresinin ayrıcalığı olmalıdır”. İşçi Muhalefeti hareketini ve Sovyet devriminin içine düştüğü son durumu bu şekilde özetleyen Kollontai, daha sonra hareketin tezlerini açıklar. Bu noktada esas, üretim ve üretimin kontrolünde eski düzene özgü bürokrasi engeline takılmaksızın işçi sınıfının yaratıcı yeteneklerinin sergilenmesine fırsat verilmesi olmalıdır. Bu amaçları gerçekleştirme doğrultusunda İşçi Muhalefeti hareketi, kendi sınıfının, işçilerin yaratıcı gücüne dayanmaktadır. Programını bu temel üzerine oturtmuştur. İşte bu noktada İşçi Muhalefeti Bolşevik parti liderlerinden ayrılmaktadır: Bolşevik parti liderlerinin ortak özelliği, işçi sınıfına karşı güvensizlik (siyasi değil, ekonomik yaratıcılık alanda) duymasıdır. İşçilerin kaba, teknik eğitim almamış ellerinin zaman içinde düzenli bir komünist üretime evrilecek ekonomik tarzları üretebileceğine inanmıyorlar. Ama fikir ve düşünce özgürlüğü olmaksızın kişisel inisiyatif olmazdı; kişisel inisiyatif kendini sadece girişim, eylem ve çalışma alanında göstermez, ama aynı zamanda özgür düşünce alanında da gösterirdi. A. Kollontai şöyle devam ediyordu: “Kitle eyleminden korkuyoruz. Sınıf eylemine özgürlük vermekten korkuyoruz. Eleştirilmekten korkuyoruz ve artık kitlelere güvenmekten vazgeçtik; bu nedenle bürokrasiye boğulduk. İşçi Muhalefeti, bürokrasinin, yani bizim düşmanımız ve gelecekte Komünist Partinin varlığı için en büyük tehlike olacak bu kuruma düşmandır. Sovyet kurumlarında kendine barınak bulan bürokrasiden kurtulmak için, ilk önce parti bürokrasisinden kurtulmalıyız. İşçi Muhalefeti, bir grup sorumlu Moskova işçileri ile birlikte, Sovyet kurumlarında parti bürokrasisinin tasfiyesi ve partinin yeniden oluşturulması için bütün demokratik ilkelerin benimsenmesini istiyor. Bu partinin yeniden düzenlenmesi veya kendisine yabancı unsurların baskısı altında giderek içine düştüğü sapmadan arındırılması amacıyla komünist ilkelere geri döndürülmesi gerekir. İkincisi, partiden bütün proleter olmayan unsurlar uzaklaştırılmalıdır. İşçi Muhalefeti bunu tüm kararlılığı ile istemektedir. Üçüncüsü, partinin demokratikleştirilmesi yönünde bir adım olacak şekilde bütün idari konumlarda işçi olmayan unsurların uzaklaştırılması, yani işçi sınıfı kitleleri ile yakın ilişkide olan parti merkez, il ve ilçe komitelerinin ağırlıklı olarak işçilerden oluşturulmasıdır. Dördüncüsü, parti görevlerine yeniden seçimle atama ilkesine geri dönülmelidir. Atamalar ancak istisna olması gerekirken, son zamanlarda bir kural haline geldi. Atama, tipik bir bürokratik anlayıştır; ama buna rağmen artık iyice genelleşti ve meşrulaştı. Bu tür uygulamalar, partide çok sağlıksız bir hava oluşmasına yol açıyor ve üyeler arasındaki eşitlik ilkesini bozuyor. Parti içi açıklık, fikir ve düşüncelerin özgürce dile getirilmesi, parti içinde ve sendika üyeleri arasında eleştiri hakkı; bütün bunlar, mevcut bürokrasiyi kaldıracak kararlı adımlar olacaktır. Eleştiri özgürlüğü, farklı hizipler içinde yer alanların görüşlerini parti toplantılarında dile getirebilmesi, tartışma özgürlüğü; bunları artık yalnızca İşçi Muhalefeti istemiyor. Epey zaman önce parti tabanı bu gerekliliğin farkında ve bunlar giderek yaygınlaşıyor. Bunu solculuk olarak görmemek gerek; çünkü bunlar kongrede kabul edilen ilkeler arasında yer alıyor. İşçi Muhalefeti, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto içinde yıllar önce söylediklerini bir daha tekrarlıyor: Komünizm, emekçi kitlelerin ellerinde yaratılabilir ve yaratılacak. Komünizmin yaratılması görevi işçilerindir.” Alexandra Kollontai, Workers' Opposition Kaynak: Alexandra Kollontai's The Workers' Opposition Publisher: Industrial Workers of the World, 1921 Online Version: Marxist.org 1996; marxists.org 1999 Transcribed: Zodiac.