BÖLÜM II

Şubat Devrimi - Ekim Devrimi

Sovyetler, ilk defa Ekim 1905 grevi sırasında, tam olarak A. Kollontai’nin tanımlamış olduğu gibi, proletaryanın kendiliğinden inisiyatifi sonucu gelişen devrim sürecinde ortaya çıkar. Başlangıçta basit birer grev komiteleri olan işçi konseyleri, yani Sovyetler, toplum yönetiminin bir bütün olarak kendi içinde oluşturduğu eylemlilik içinde keşfedilir.[1]

1905 devriminde işçi hareketleri beklenmedik bir biçimde gelişir. Demiryollarında başlayan grev, politik bir nitelik kazanarak bütün ülkeye yayılır. Sovyetler, büyük yığınları ayaklandırır. İşçiler, Sovyetler'in çevresinde kenetlenir. Çarlık rejimi, 1905 yılında büyük bir yara alır. Ama iktidar Çarkını elinde tutmayı başarır.[2]

Trokçi, Ekim 1905 devriminin ayrı bir yeri olduğunu düşünür. Devrim, tek başına, hiç bir başka sınıf ve katmanla işbirliği olmaksızın, işçi sınıfının, kendi bağrından oluşturduğu Sovyetlerin önderliğinde gerçekleştirmiştir. Sovyetler önderliğinde gerçekleştirilen 1905 devrimi, 1917 devrimi için bir prova niteliğindedir.

Şubat günleri
Rusya’daki devrim sürecinde Sovyetler, Şubat 1917 günlerinde bir kere daha sınıf hareketinin kendiliğinden gelişimi sürecinde devrimin öncülüğünü üstlenir.[3] 23 Şubat, Uluslararası Kadınlar Günü olarak kutlanacaktır. Petrograd’ta düzenlenen gösteriler, en yoğun sömürü altında olan kadın tekstil öncülüğünde gelişir. Savaşı etkileri ve süregelen grevler işçi sınıfı hareketinin yükselmesine ortam hazırlar. Öğleye doğru halk kitlelerinin oluşturduğu dalga, “Ekmek İsteriz” sloganı ile kolluk kuvvetlerinin barikatlarını zorlamaktadır.

Şubat eylemleri bir gün ile sınırlı kalmaz. Ertesi gün hiç kimseden bir emir gelmeksizin, şaşırtıcı bir kitlesellik içinde gösteriler devam eder. İkinci günkü gösterilerde artık siyasi talepler dile getirilir. Ama yine de hareket yeterince olgunlaşmamıştır. Gösteriler bundan sonra da ertesi günde devam eder. Üçüncü günde göstericiler son defa silahsız yürüyecektir. Dalga dalga yükselen devrimci hareket, göstericileri sonuca götürmeye yeter. Askerler artık silahlarını bırakır. Halk silahlanır. Askeri depo yağma edilir, Adalet Sarayı yakılır; bunu İçişleri ve Saray Bakanlığı izler. Ortalık tam bir savaş alanına döner. Artık Kışlık Sarayın kardan bembeyaz kesilmiş damları üzerinde kızıl bayrak dalgalanmaktadır.

Göstericilerin sokağa hakim olması ve hükümetin istifa etmesi ikili bir iktidar oluşumuna yol açar: Biri Geçici Duma Komitesi, Diğeri de İşçi ve Asker Sovyetleri sözcüsü Geçici Yürütme Komitesidir. Yürütme komitesi, artık fiilen Çarlık Duma'sı içindeki devrimci yandaşları ile bir araya gelerek ortak görüşmeler yapar. Anısı 1905 yılından beri bütün işçi sınıfını büyülemekte olan Sovyetlerin yeniden diriltip kurma kararına varılır. Yürütme Komitesi, Şubat Günlerinin üçüncü günü, 27 Şubatta bir bildiri yayınlar. Sovyetler hakkında ilk resmi yayını belgeleyen bu bildiride işçi, asker ve halkın temsilcisi olarak Sovyetlerin oluşturulduğu belirtilir. Halkın yanına geçen askerlerin her bölük başına bir temsilci atanır. Fabrikalardan her bin kişi başına bir delege gönderilecektir. Daha az işçi çalıştıran fabrikalar ise bir temsilci seçilecektir.[4]

Böylece, Şubat devriminin daha ilk saatlerinden itibaren işçi temsilcileri, burjuva parlamentarizmi karşısına bir halk meclisini çıkartır.

İki yüz elli delegeden oluşan ilk Sovyet, bu doğrultuda bildirinin yayınlandığı gün toplanır. Başkan Çkeidze’nin raporundan sonra, Çarlığın bu eski başkentindeki genel hayatı kontrol altına almaya yönelen devrimci nitelikte ilk önlemler kabul edilir: Darphaneye devrim muhafızları gönderilmesi, beslenme komisyonu ve garnizona komuta edecek askeri komisyonun kurulması kararlaştırılır. Bolşeviklerin önerisi ile mahalle komiteleri oluşturulur. Böylelikle devrimci akışı denetleyecek sıkı bir düzen yaratılmaktadır. Sovyetlerin 1905’teki resmi organı olan İzvestiya’nın da yeniden yayınlanmasına karar verilir.

Bütün bu gelişmeler, Sovyetler Çarın elindeki iktidarın doğrudan doğruya halka devredilmesini gösteriyordu. Olaylar, hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği şekilde, önceden planlanmaksızın, kendiliğinden gerçekleşen bir devrimi simgeliyordu.

Ama bu, henüz tam devrim değildi. Devrim, esas olarak Çara yöneltilmiş, ama parlamenter otokrasinin bir parçasını oluşturan, içinde halkın gerçek temsilcilerinin de yer aldığı ve uzun yıllar süren Çarlık monarşisinde demokrasiyi temsil ettiği için saygınlığını koruyan Duma’yı hedef almamıştı. Bu doğrultuda, Duma ve Sovyetler karşılıklı pazarlık yaparak Duma’nın varlığı tanındı, ancak bütün temel siyasi özgürlükler tanınacak, kapsamlı bir af çıkartılacak ve en kısa zamanda Kurucu Meclis toplantıya çağrılacaktı. Kurucu meclisin toplanmasına kadar geçecek süre içinde ise geçici hükümet kurulacaktı.

Duma ile varılan anlaşma çerçevesinde Sovyetler, “kamu düzenini” sağlamaya yönelik 1 no.'lu kararnameyi yayınlar. Bu kararname ile Sovyetler ve Duma arasında öngörülen anlaşma ilkeleri resmileştirilir. Buna göre, tüm askeri birlikler, oluşturulan asker komiteleri emrine girecek, tüm siyasi faaliyetler, Sovyetlere bağlı komitelerce denetlenecek, Duma kararları Sovyet denetiminde yürürlüğe girecek, askeri mühimmat Sovyetlerin denetiminde olacaktır. Her türlü aristokrat unvanlar kaldırılacaktır. Bütün bunlar, Sovyetleri tüm ülke yönetimini ipotek altına alma yetkisi vermekten başka bir anlam taşımamaktadır.

2 Martta kurulan geçici hükümet, Kurucu Meclisin toplanmasına kadar ilk icraat olarak bütün Çarlık valilerini azlederek yerine bunların yetkilerini üstlenen Zemstvo başkanlarına aktarır. Sovyetlerin talebi doğrultusunda bütün imparatorluk toprakları devlet malı ilan edilir. Artık eski rejimin yıkılışı tamamlanmıştır.

Petrograd Sovyeti’nin faaliyetleri, bütün ülke çapında örnek oluşturur ve kısa zamanda tüm ülkeye yayılır. Rusya’nın her köşesinde askerler ve işçiler, kendiliğinden yerel Sovyetler seçerler. Bu Sovyetler, Petrograd Sovyeti'ni resmen tanıdılar. Böylelikle, Sovyetlerin önem ve temsil kabiliyeti artar oldu. 29 Mart- 3 Nisan tarihleri arasında ilk Duma milletvekilleri Sovyeti Konferansı toplanır ve böylelikle Sovyetler resmi nitelik kazanır.

Oluşturulan ikili iktidar içinde bir taraftan Sovyetler, diğer taraftan da geçici hükümet arasında bir meşruluk yarışı vardı. Fabrika, atölye ve kışlalardan seçilmiş Sovyetler, salt oluşum bakımından bile gerçek halk meclisini temsil etmekteydiler. Aslında birer sınıf organı olan bu halk meclisleri, genel seçim yapılmadıkça, ülkenin en geniş ve en fazla temsil gücü olan organları durumundaydılar. Kısmi seçimlerde sık sık yenilenmesi, halkın iradesinin tam olarak yansıtılmasını sağlıyordu. İki rakip kurum arasında meşruluk yarışını Sovyetler kazanıyordu.

Sovyetler, henüz ürkek ve tecrübesizdir, ama hızla örgütlenen yepyeni Rusya’yı temsil etmektedir. Bir tarafta parlamenter demokrasi, diğer tarafta oybirliği veya sınıf demokrasisi yer almaktadır. Devrimci dalga devam ettikçe de bu yeni demokrasi biçimi, tüm ülke çapında yaygınlaşır, kararları kanun yerine geçer. Ne var ki Sovyetler, henüz iktidara gelmeyi talep etmez. Bunu açıklıkla belirtir. O sıralarda herkes, Çarlığın yerine geçecek iktidarın burjuva nitelikte olmasında hemfikirdir. Rus Marksizm’inin kurucusu Plehanov bu görüştedir. Ama bir bakıma hükümet karşısında emekçilerin çıkarlarını koruma doğrultusunda adeta bir heykel gibi dikilen Sovyetlerin yapısı ve siyasi yönelişi, Bolşevik ve Menşevikleri arasında bir kez daha karşı karşıya getirecektir.

Geçici hükümet, savaşa karşı tavır konusunda Sovyetlerin barışçı bir çözüm uygulanması çağrılarına uymaması ile başlayan bunalım sonucu ile istifa eder. Bundan sonra kurulan Kerenski başkanlığındaki ikinci geçici hükümete Menşevik ve solcu milletvekilleri de katılır. Bu katılım ile daha geniş bir tabanı temsil eder yapıya kavuşan hükümet, reformları askıya alma ve yürütülen savaşı devrimi savunma adına sürdürme politikası izler. Bu arada Sovyetlerin ısrarlı çabaları sonucu, yeni rejimin temelini oluşturacak Kurucu Meclisin 30 Ekimde toplanmasına karar verilir.

Ekim Devrimi
Ekim devrimi sürecinin, Sovyetlerin Şubat devriminden bu yana olan süreçte işçi sınıfının devrimin korunması ve sürdürülmesinde kararlı ve inançlı olduğunun iyice ortaya çıkması ve buna karşı burjuvazinin harekete geçmeye karar verdiği Kerenski hükümetinin işbaşına geçmesi ile birlikte başladığı kabul edilebilir. Burjuvazi, ilk şaşkınlığını atlattıktan sonra, esas olarak devrimin burjuva demokratik nitelikte olmasında ısrarlı olan başta Menşevikler olmak üzere, hemen hemen Bolşeviklerin dışındaki tüm kesimlerle birlikte Sovyetlere saldırıya geçmeye karar verecektir.

Haziran 1917 ayı içinde 1. Sovyetler Kongresi toplanır. Bu kongreye katılan 800’ün üzerindeki delege arasında Bolşevikler sadece küçük bir azınlığı oluşturmaktadır. Kongre çalışmaları sonrasında bir karar taslağı kabul edilir ve toplantıların üç aylık aralıklarla düzenlenmesi kararlaştırılır. Ancak radikal kongre kararlarına karşın, geçici hükümet ile iktidar konusunda yürütülen rekabet açısından geri adım atılır; Bolşevikler karşı çıkmasına rağmen bir uzlaşma yolu arayışı içine girilir. Sovyet liderleri, geçici hükümeti oluşturan burjuva partileri ile, burjuva demokratik devrimi savunan ve bu nedenle burjuva nitelikteki geçici hükümeti desteklenmesini savunan Menşeviklerin etkisi altında hareket eder. Ama Lenin ve Bolşevikler farklı düşünmektedir. Artık Sovyetlerde geçici hükümet taraftarı Menşeviklerle, uzlaşma karşıtı Bolşevikler arasında kavga derinleşmektedir.

Sonunda Lenin ve partisi, burjuva geçici hükümetini destekleyen ve onun savaş politikasını onaylayan Menşeviklere karşı Sovyetler içinde mücadele başlatır. Petrograd ile tüm Rusya’yı temsil eden delegeler arasında Bolşevikler azınlıktadır; ama çoğunlukla sanayi proletaryasından delegelerden oluşan Petrograd Fabrika Komiteleri büyük çoğunlukla Bolşevikleri desteklemektedir. Öyle ki, Sovyetlerin Bolşeviklerin azınlıkta olan 1. Sovyetler Kongresinin düzenlediği gösteri yürüyüşü, artık tümüyle Petrograd'a hakim olan Bolşeviklerin etkinliğinde yürütülmektedir. Bolşevikler, artık sokağa da hakim olmaya başlamıştır. Burjuva politikalarının canlandırılması doğrultusundaki çalışmalar yapan ve savaşın sürdürülmesinden yana tavır koyan geçici hükümete karşı işçi ve askerlerin öfkesi yükselmektedir. Bu durum vaktinden önce bir eylemin yol açacağı tehlikeyi gören Bolşevik parti yöneticilerini tedirginliğe sürükler. 1’inci mitralyöz alayının başlattığı ve “Sovyetler İktidara” sloganı ile düzenlenen isyan Bolşevik parti yöneticilerinin çabaları ile ucuz atlatılır. [5]

Ancak devrimci dalganın yükselişi, Kerenski başkanlığındaki geçici hükümetinin acele etmesine yol açar, Bolşeviklerin etkin olduğu alanlarda geçici hükümet önlemler almaya başlanır; baş kaldıran alaylar tasfiye edilir, Bolşeviklere karşı devrimci mahkemeler kurulur, Almanya’dan mühürlü trenle gelen Lenin, hain ilan edilir.

Artık Rusya’da devrim hareketi tüm ülkeyi kapsamıştır. Devrim dalgası içinde kent merkezlerinde oluşturulan Sovyetler, aynı şekilde kırsal kesimde de ortaya çıkmaktadır. Reformların gerçekleşmesini beklemekten usanmış köyler, yerel tarım komitelerinin onayı ve teşviki ile topraklara el koymakta ve el konulan arazileri ekip biçilmektedir. Öte yandan geçici hükümet şehirlerde tümüyle denetimi elden kaçırmış, fabrikalar ve mahallelerde oluşturulan kendi başına buyruk fabrika ve işyeri hücreleri ve komiteleri, her türlü merkezi otoritenin dışında kalmıştır. Bütün bu olup bitenlere karşı geleneksel yöntemlerle karşı koymaya çalışan hükümet, son çare olarak bir toparlanma çabası içine girer; belirli reform hareketlerine girişir ama başarılı olamaz. Bu koşullar altında geçici hükümet yanlısı bir askeri darbe düzenlenir; ama bu da başarısız olur. Kitlelerin gözünde bir bakıma devrimci niteliğini koruyan hükümete karşı yapılan bu girişim, halkın nefretini kazanır ve devrimin gerçek savunucularının, hükümetin yasaklamış olduğu ve taraftarlarını tutuklattığı Bolşevikler olduğunu anlamalarına yol açar. Bolşeviklerin taraftarları hızla artar ve Eylül ayına gelindiğinde ilk kez Petrograd Sovyeti'nde Bolşevikler çoğunluğu ele geçirir.

Bolşevikler, artık Sovyet İktidarı lehinde yoğun bir kampanya başlatır. Bu çalışmalar doğrultusunda kısa süre içinde Sovyetler, birer birer Bolşeviklerin eline geçer. 31 Ağustosta Petrograd Sovyeti seçimlerinde, Sovyet İktidarı görüşünü savunanların zaferi ile sonuçlanır. Yeni Sovyet Prezidyumu seçiminde Troçki, Petrograd Sovyeti başkanı olur. Bu kararı, Petrograd dışındaki diğer Sovyet yönetimleri de kabul eder. 20 Ekimde toplanması kararlaştırılan 2. Sovyetler Kongresi, artık Şubat Günlerinden bu yana süren Bolşevik ve Bolşevik dışı unsurlar arasındaki kozun paylaşılacağı son yer olacağı düşünülmektedir. Bolşeviklerin Sovyet yönetimini eline geçirdikten sonra, devrime kadar olan ve devrimin oluşum sürecinin tamamlandığı 1,5 aylık dönem içinde ise geçici hükümet, hiç bir inisiyatifi olmadan günlerini doldurmak durumundadır.

Bundan sonra olaylar hızla gelişir. Artık Bolşevik devrimini gerçekleştirmek, bir taktik hazırlıkların tamamlanması işidir. Lenin, bunun teorik çerçevesini daha Nisan Tezleri ile bilinen çalışmasından başlayarak çizecek, Petrograd Sovyeti başkanı Trokçi de yürürlüğe koyacaktır. Hükümetin yapmayı düşündüğü bir çok faaliyette yetkinin Sovyetler Kongresine ait olduğu ilan edilir. Zaten bir çok Ural ve Volga bölgelerinde Sovyetler fiilen iktidara gelmişlerdir. Bu süreç merkezde de hızla tamamlanma yoluna girmiştir.

20 Ekimdeki 2. Sovyetler Kongresi, 25 Ekime ertelenir. Bu kongre, hükümetin durumuna karar verecektir. Ama durum artık çok açıktır. Bolşeviklerin etkinliğine giren Sovyetlerden hükümet için nasıl karar çıkacağı artık bilinmektedir. Bu yüzden hükümet, kongre öncesi, 23 Ekim gecesi Bolşeviklere karşı son bir hamle yapmaya karar verir. Tüm Sovyetler 2. Kongre Kararı doğrultusunda Devrimci Askeri Komite imzalı bildiri, iktidara, Petrograd Sovyeti organı Devrimci Askeri Komitenin el koyduğunu söylemektedir.

Ekim Devrimi ve Sovyetler
Ekim devrimi ile ilgili yapılan değerlendirmelerde, çeşitli nedenlerle bir çok bakımdan bazı temel unsurların göz ardı edilmiş olduğu görülüyor. Bunların biri, Şubat devrimidir. Şubat devrimi, yalnızca Çarlığı her türlü kurumları ile yıkmakla kalmamış, feodalitenin tümüyle tasfiyesi sonrasında oluşturulan burjuva yönetimi üzerinde proletaryanın vesayetini getirmişti. Ama tabii, Şubat devrimi deyince akla proletaryanın kendiliğinden gelişen devrimci inisiyatifi ve bunun sonucunda iktidara el koyması akla gelir. Şubat devrimi ile, Paris Komünü’nden sonra bir kere daha proletarya kitle halinde eyleme geçiyor ve yönetime el koyuyordu. Kuşkusuz, Şubat devrimi sonrasında Çarlık yıkılmış, ama yerine bir burjuva geçici hükümeti kurulmuştu. Proletarya, oluşturduğu Sovyetler ile iktidarı eline almamış; bunun yerine burjuva iktidarına vesayet koymuş ve bir ikili iktidar dönemi başlamıştı. Ama bu, o dönemde başta Rusya’da Marksizm'in kurucusu Plehanov olmak üzere, tüm Marksistlerin ortak görüşüydü. Rusya, Marx’ın belirttiği gibi, bir kapitalist aşamadan geçmesi gerekiyordu; bunun için devrim bir burjuva demokratik devrim niteliğinde olmalıydı.

İkinci husus, Sovyetlerin devrim sırasında oynamış olduğu rol ile ilgilidir. Ekim devrimi, Şubat devrimi ile oluşan meşruiyet ve güç dengeleri göz önüne alınırsa, esas olarak meşru bir yönetim değişikliği biçiminde gerçekleştiriliştir. Şubat devrimi, ülkede bir anlamda Sovyet yönetiminin geçerliliğini onamıştır. Şubat devrimi ile ülkede kamu düzenine el koyan ve Çarlık rejimine son veren Sovyetler, bu süreci Ekim Devrimi ile tamamlar. Ekim devriminde bütün yapılan bu basit düzeltmeden ibarettir gerçekte. Tabii, kağıt üzerinde geçerli olan bu durum, fiiliyatta her iki tarafın sahip olduğu güç dengesi ile belirlenecektir. Tüm gerici güçler; aristokrasi, burjuvazi ve onun peşinden giden ara sınıf ve tabakalar, Sovyetlerin karşısında yer almaktadır. Sovyetler ise gücünü silahlı proletaryadan ve ona bağlı devrimci muhafızlar, Petrograd garnizonu, Kronştad askerleri, vs. gibi devrimci güçlerden almaktadır. Ekim devrimi ile yapılacak bu düzeltme bir kez daha Şubat devrimi ile karşı karşıya gelen gerici ve devrimci güçlerin kozlarını paylaşmaları gerekecektir.

Sovyetlerin konumu burada bir kez daha gündeme geliyor. Ekim günlerine kadar Sovyetler, geçici devrim hükümet yanlısı olanların etkisi ile giderek etkisizleştiriliyor; bu nedenle de geçici hükümet, özellikle Menşeviklerin katılması ile giderek daha fazla gerici kesimde toparlayıcı olmaya başlıyordu. Öyle bir an geldi ki, kendini Bolşevikleri yasa dışı ilan etme cüretini bile gösterdi. Bolşeviklerin yayınları yasaklandı, taraftarları tutuklandı, parti yer altına geçmek durumunda kaldı.

Ama bunu fiilen yaşama geçirmek ve yeni bir toplum düzenini oluşturmak için Lenin ve Bolşevikler, tarihin o özgün ve benzersiz anını kollarlar ve bu düzeltmeyi gerçekleştirirler. O günün Rusya’sında Bolşevikler dışında, bu düzeltmenin aceleye getirildiğini düşünenlerden hiç biri, Bolşevikler arasında bile bunu sadece Lenin’in savunduğunu, kendi yoldaşlarını bu konuda ikna etmek için de akla karayı seçtiğini aklına getirmemiş olmalıdır. Gerçekten de Lenin’in, Rusya’da adımını atar atmaz tren istasyonunda geçici hükümetin yıkılmasını istediğinde yarattığı hayal kırıklığı, o dönemin coşkusunu diğerleri ile paylaşan Bolşevikler arasında da hakimdi. Lenin, devrimin birinci aşamasının tamamlandığını, artık ikinci aşamaya geçileceği konusunu ilk defa Bolşevik parti içinde önerdiğinde kendisini kimse desteklememişti. Sonra da kendi yandaşlarını bu konuda ikna etmek için çok çaba göstermişti. Öte yandan, Sovyetler Kongresi, esasında geçici hükümetin niteliği konusunda netti; bu bir burjuva hükümeti idi kuşkusuz, ama bunun alternatifi olacak proletarya devrimi konusunda kuşkuluydu. Rusya’da Çarlık henüz yıkılmış, proletarya nüfusun azınlığını oluşturuyor; ülkede tipik bir köylü ekonomisine dayalı az gelişmiş bir ekonomi hüküm sürüyordu ve bu koşullarda proletaryanın sosyalist devrimi akla bile gelemezdi. En azından, bu devrimin öncülüğünü yapacak böyle parti yoktu.

Bu konu üzerinde durmak gerekiyor. Devrimin bir saat bile geciktirilmemesi gerektiğini söylerken, haklı olup olmadığı bir yana, Lenin’in gerçekte bu fırsatın bir daha ele geçirilemez olmasından duyduğu endişeyi dile getirir. Lenin, geçici hükümetin, kitlelerin desteğini alacak reformlara yöneldiğini ve bir merkezi planlama kuruluşu oluşturduğunu, ekonominin karşı karşıya kaldığı sorunları tartışmak üzere geniş platformlar oluşturduğunu görür ve bunun en azından burjuva yönetiminin rejimini oturtması için zaman kazanmaya yönelik taktikler olarak değerlendirir. Ama bu, aynı zamanda düşmanın mevzilerini pekiştirmesi, muhtemel bir proletarya devleti için ciddi bir tehlike olduğu anlamına da gelmektedir. Nitekim, olaylar bunu göstermekte gecikmez.

Öte yandan Ekim günleri, o zamana kadar görülmemiş düzeyde devrime hazır koşullar sunacaktır. Devrime karar veren Sovyetler Kongresi, alışılmış havadan çok farklıdır. Gerçekte bu kongre, Şubat devrimini yapan geniş kitlelerin tam olarak temsil etmektedir. Kongre salonunda eskimiş gömlekli askerler, çizmeli, gocuklu ve sakallı köylüler ve tıraşı uzamış işçiler dolaşır. Entelektüeller azdır. Bunların çoğu ta hakim sınıfların vesayetinden kurtulmuş ve halkın arasına karışarak onların sözcüleri duruma gelmeyi başarmış devrimcilerdir. Kongre delegeleri arasında, cephede savaşan, tarlalarda geçimini kazanan köylüler, fabrikalarda çalışan emekçiler vardır ve bunlar artık ufukta görünen iktidarlarının kendilerine sağladığı güvenle büyük bir coşku ile gelişmeleri izlemekte, Sovyet oturumlarına katılmaktadır. Bu delegeler, tümüyle halk demokrasisini oluşturacak şekilde bizzat onun içinden seçilerek gelmişlerdir. Evrensel temsili nitelik taşımaları itibarı ile Sovyetler kongresi, evrensel meşruiyeti içinde barındırmaktadır.

Üstelik kongreye katılan delegeler, o günün Rusya’sında siyasi hareket içinde yer alan tüm parti ve görüşlerin temsilcilerinden oluşmaktadır. 650 milletvekilinden 390 tanesi Bolşevik’tir; ama bunlar çoğu, Bolşevik parti üyesi ya da taraftarı, sempatizanı değil, ama isabetli Bolşevik politikaların sonucu taraf değiştirmiş diğer siyasi hareket sempatizanlarıdır. Bunun dışında kalanlar da esas itibarı ile yakın zamanlarda Bolşeviklere sempati ile bakan diğer partilere mensup işçi, köylü ve asker delegeleridir.

1917 yılının koşullarında, Şubat Günlerinden bu yana, bir taraftan eski rejim çerçevesinde genel seçimlerle oluşturulan bir Duma içinden seçilen bir hükümet, diğer taraftan da halkın temsilcilerinin, halk demokrasisi ile oluşturduğu Sovyetler, yani iki meclis ve iki yönetim bulunmaktadır. Bu koşullarda, biricisi ne kadar meşru idiyse, ikincisi de o kadar meşrudur. Gerçi her ikisi de, egemen kesimler ve halkın temsilcilerinin karşılıklı katılımı ile verilen Kurucu Meclis toplanması kararı çerçevesinde geçici nitelik taşımaktadır. Taraflardan hiç biri bu taahhütlerinden vazgeçmemişlerdir – devrim sonrası koşullar hariç. Ama bu açık bir çelişki gibi görünür ve mutlaka çözümlenmesi gerekmektedir. Bolşevikler dışında kalan kongre temsilcileri, devrimin burjuva demokratik nitelikte olmasını düşünür, bunun burjuva temsilcileri tarafından gerçekleşir olduğuna inanır, Sovyetlerin ise devrimin savunucu olarak varlığını sürdürmesini ister. Ama yine de koşullar sanki bunun aksini dayatmaktadır. Geçici hükümetin vaatlerinin kısa vadeli olduğu ve emperyalist savaşı sürdürme kararlılığında olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan Sovyetlerde halkın içinden gelen temsilciler ve delegelerin kararlılığı Bolşevik tezinin giderek yaygınlaşmasına zemin hazırlar.

Nitekim geçici hükümet, kendini güçlü hissettiği dönemde hemen Bolşeviklerin peşine düşer ve partisini yasa dışı ilan eder. Son olarak geçici hükümetin general Kornilof ile askeri darbe teşebbüsünde bulunması, kitlelerin gözünde Bolşevikleri kurtarıcı konuma yükseltir. Böyle olunca da hükümetin kaderi 2. Sovyet Kongresi kararlarına bağlı kalır.

Devrim, Sovyetler Kongresi tarafından tarihi dönüşüme tanıklık edecek süreç açısından çok hızlı sayılabilecek bir zaman içinde kabul edilmiş bir dizi kararnameye ile gerçekleştirilir. Bundan sonra da zaten uzunca bir zamandır bir taraftan geçici hükümet döneminde devrimi arkadan vurmaya çalışanlara karşı yapılan mücadele sırasında elde edilen mevziler ve diğer taraftan da bu Kongre öncesinde ve kongre sırasında alınan tedbirler sayesinde, Ekim devrimi, sadece belli önlemler çerçevesinde yapılan askeri mevzilenme dışında kansız bir devrim niteliğinde gerçekleştirilir.

2. Sovyetler Kongresi, geçici hükümet bakanlarının ikametgahı olan Kışlık Saraydaki direnmenin kırılmasından sonra bu şekilde elde edilen meşruiyetin ardından tüm ülkeye bir çağrı yayınlayarak devrimi duyurur.

Bundan sonra hemen ardından devrimin hayata geçirilmesi gerçekleştirilir ve Sovyetler Kongresi, Lenin’in önerileri ile verilen Barış Kararnamesi ve Toprak Kararnamesini kabul eder, ardından hükümet seçimi yapılır. Böylelikle tarih boyunca, Paris Komünü’den sonra ilk defa proletarya, nüfusun azınlığını oluşturmasına karşın, burjuvaziyi ve onu destekleyen geniş bir kesiminin yanı sıra, sayıca kendisinden çok daha fazla olan diğer sosyalist partilerin muhalefetine rağmen bir ülkede egemenliği eline geçirecektir.

Meşruiyet Sorunu
Proletarya devletinin karşı karşıya kaldığı meşruiyet sorunu sadece sayısal nitelikte sınırlı kalmaz. İşçi ve asker Sovyetleri, her ne kadar halk demokrasisini temsil etmekteyseler de, bunlar daha çok devrim komiteleri niteliğindedir. Şubat günlerinde oluşturulan ikili iktidar, temelde burjuvazinin işçi sınıfı ile yaptığı bir uzlaşmaya dayanmaktadır. Her iki taraf, eski Çarlık rejimini tasfiye etmeyi kabul etmektedir; bunun için her iki tarafın oluşturacağı geçici yönetim; bir tarafta geçici hükümet, diğer tarafta Sovyet geçici komitesi, Kurucu Meclis toplanana kadar geçecek dönem için uzlaşmışlardır. Kurucu meclisin toplanması ile bu geçici dönem sona erecek, ülkede meşru zemin üzerinde oluşturulacak bir yönetim iş barışa gelecektir.

Şubat Günleri ile gerçekleştirilen devrim, temelde burjuvazi ile işbirliğini içeriyordu; sonuçta bu, işçi sınıfının burjuvazi ile iktidarı paylaşması anlamına geliyordu. Ama Bolşevikler dışında, başta Plehanov olmak üzere hemen herkes, Çarın temsil ettiği feodalitenin yıkılması, bu şekilde burjuvazi ile işbirliğinde ve hatta onun öncülüğünde gerçekleştirilen bu burjuva demokratik devrim aşamasında işçi sınıfının burjuvazinin feodalizme karşı mücadelesinde onu desteklemesi ve böylelikle kendi yararına olan burjuva demokratik devrimi hayata geçirmesi gerektiğini dönüşüyordu.

Ama Lenin buna karşı çıkar. Ona göre, Şubat devriminden bu yana Çar monarşisinin yerini sözde geçici hükümet cumhuriyeti almıştır. Bu nedenle, devrimci amaçlarla savaşı sonuna kadar götürme esas olmalıdır. Lenin, her ne şekilde olursa olsun, devrimin sürdürülmesi görünüşü taşır. Mühürlü tren ile Rusya’ya dönüşünün hemen ardından devrimin burjuva aşamasının tamamlanmış olduğunu, artık iktidarın proletaryaya ve köylülüğün yoksul katmanlarına devrini gerçekleştirecek ikinci aşamaya geçilmesi gerektiğini belirtecektir. [6]

Lenin geçici hükümetin burjuva niteliğine vurgu yapıyor, Kurucu Meclis tarihinin belirlenmesi konusunda hiç bir girişimde bulunulmadığı söylüyor ve burjuvazi yandaşları ve Menşeviklerin elinde olan bulunan Sovyet yönetiminin inisiyatifi yitirerek ikili iktidar durumunun sona erdiğini belirtiyordu. Böylelikle geçici hükümet, Çar rejiminden farklı olmayan burjuva yönetiminin kalıcı nitelik kazanma eğiliminin ağırlık kazandığını ileri sürüyordu.

Ne var ki Lenin, Ekim devriminden sonra Kurucu Meclis sorunu ile ilgili olarak aynı ikilemle karşı karşıya kalacaktı. 2. Sovyet Kongre kararları, uyandırdığı sempati ve yankı ve seçilen yeni hükümetin kararlığını sayesinde ilk günlerini atlatmıştı. Petrograd proletaryası, Bolşeviklere onayını vermişti. Ama Sovyet iktidarı için köylü demokrasisinin desteği de bir o kadar gerekliydi. Bu nedenle, 10-16 Kasım tarihleri arasında Köylü Kongresi düzenlendi.

Köylü Kongresi, bu zorunluluk nedeniyle normal tarihten önce toplantıya çağrıldı. Köylüler, Bolşeviklere köy dünyasının destek ve taraftarlığını vermekle gecikmedi. Ama bu hiç de kolay olmadı. Kongre çoğunluğu burjuva taraftarıydı ve Bolşeviklere muhalifti. Ama, köylü delegelere Sovyet Merkez Yürütme komitesinde hatırı sayılır sandalye teklif edilerek sorun giderilmiş oldu.

Ama Bolşeviklerin için sorun çözümlenmiş olmaktan çok uzaktı. Çünkü bütün muhalifleri daha şimdiden “Bütün iktidar Kurucu Meclise” sloganı altında birleşme çabasındaydı. Daha da önemli bir gelişme ise devrimin niteliği açısından bir ilke ile ilgiliydi. İşçi ve asker Sovyeti devrimi gerçekleştirmiş, onları temsil eden ve tümüyle Bolşeviklerden oluşan parti yönetimi ele geçirmişti. Ama Kurucu Meclis, devrimin kazançlarını ve hatta Sovyeti rejiminin varlığını bile tehlikeye düşürebilirdi.

Beklendiği gibi, Meclis çoğunluğunu muhalefet kazandı. Sosyal Devrimci delegeler kurucu mecliste çoğunluktaydı. Bu delegeler küçük mülk sahipleri, küçük köylüler, orta köylüler, küçük burjuvazi ve aynı zamanda burjuvazinin etkisine boyun eğmiş işçi unsurlardan oluşmaktaydı. Meclis başkanlığını da Sosyal Devrimciler kazandı. Meclis, üretim üzerinde işçi kontrolü, bankaların millileştirilmesi ve büyük toprak ağalarına ait arazilerin müsaderesi gibi Sovyet hükümetinin devrimci önlemlerini onaylamadığını bildirdi. [7]

Kurucu Meclisinde çoğunluğun dünya görüşlerinin Bolşeviklerle bağdaşmadığı ve onlara karşı olduğu ortaya çıktı. Hiç bir anlaşma umudu kalmamıştı. Bolşevikler Meclis çalışmalarını terk etti. Bunu protesto etmek için kesintisiz toplantılarını sürdüren Meclisi 5 Ocak gecesi askerler dağıttı. Böylelikle Rusya’da parlamenter demokrasi kesin bir yenilgiye uğratılmıştı. Ama bu durum, Bolşeviklerin işinin hiç de kolay olmadığını açıkça gösteriyordu.[8]

Proletarya Diktatörlüğünün Gücü
Devrimin meşruiyeti sorunu, kuşkusuz burjuva, sosyalist, vs. demokrasilerde geçerli kriterlerine göre temsili olup olmaması ile bağlantılı değildir. Kapitalist toplumlarda burjuvazi, halkın çok küçük bir kısmını oluşturması nedeniyle, temelde burjuva diktatörlüğü çerçevesinde uyguladığı çok çeşitli yöntemlerde halkın çoğunluğunu kendi sınıf çıkarları ile uzlaştırmıştır. Marx, esas olarak proletarya diktatörlüğü kavramını burjuvazinin saldırısının püskürtülmesi, ve devrimin ayakta kalabilmesi ile bağlantılı olarak ele alır. Burjuvazinin tasfiye edilmesi ile geçiş dönemi içinde salt bu amaçla kurulmuş proletarya diktatörlüğünün de varlığı için bir neden kalmayacak, böylelikle sınıfların ve sonuç olarak devletin olmadığı komünizme geçilecektir. Burada, Marx’ın geliştirdiği yeni toplum modeli, esas olarak kapitalizmin proletaryanın halkın çoğunluğu oluşturduğu aşamasını ele alarak buna uygun gelişme süreci ile ilişkilidir. Bu bakımdan Marx için klasik anlamıyla meşruiyet sorunu yoktur.

Ekim devriminin bu anlamda karşılaştığı sorun ise yeni kurulan Sovyet sistemi için hayati önem kazanmıştır. Kurucu Meclis, Şubat devrimine özgü demokratik bir kurum niteliğindedir ve adı üstünde, bu devrime özgü siyasi üst yapıyı oluşturduğu kabul edilmiştir. Başından beri Bolşevikler taktik nedenlerle bile olsa, bunu sonuna kadar desteklemiştir. Kurucu Meclis toplanma süreci işlemektedir; ama bu şekilde Şubat devrimi ilkelerine göre oluşturulan Kurucu Meclisin Bolşevik yönetimini onaylaması beklenmemektedir ve nitekim öyle olmuştur. Kurucu Meclis’in oluşturulması ile Bolşevik hükümetine burjuvazi ve yandaşlarından sonra, Bolşevikler dışında kalan Şubat devrimi taraftarları da dikilmiş olmaktadır. Şubat devrimi sonrasında yaşanan ikili iktidar durumu, bir anlamda Ekim devriminde farklı bir şekilde bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta Ekim devrimini gerçekleştiren İşçi ve Asker Sovyetleri ve diğer tarafta, Şubat devrimi ilkeleri doğrultusunda genel seçimlerle oluşturulan Kurucu Meclis.

Kuşkusuz proletarya devleti, varlığını ve gücünü devrimci proletaryadan alır ve onun meşruiyeti proletaryanın sınıf mücadelesine dayanır. Lenin de bunu şu sözleri ile tanımlar: “Burjuva demokrasisi, yığınların politik hayatın aşağıdan yukarı örgütlenmesine katılmasına imkan vermez. İşçi ve asker Sovyeti vekilleri ise tersini yapar.” [9]

Burada, proletaryanın devrimci niteliğinin nereden kaynaklandığı temel sorunu gündeme gelir. Bunu en açık biçimiyle Marx Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi adlı eserinde şu şekilde belirtir: “Lasalle’ci tantanalı ama muğlak her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizliğe son verilmesi yerine, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması ile, bu farklılıklardan doğan her türlü toplumsal ve siyasal eşitsizlik kendiliğinden ortadan kalkar”. [10] K. Marx’ın altını çizdiği gibi, proletaryanın hareketin nihai, ama Marx’ın düşünce sistematiğinde hiç de uzak olmayan bir gelecekte, toplumdaki tüm sınıf ve tabakaların tek bir potada eriyeceği sınıfsız bir toplum yaratmaktır. Bir bakıma, bu açıdan proletaryanın çağlar boyu tüm sınıflı toplumlara son verme tarihi misyonunu üstlenmiştir. Proletarya gücünü bu tarihi misyonundan alır.

Proletaryanın tarihi misyonu açısından Marksistler için bir sorun yoktur, ama bu Bolşeviklerin karşılaştığı siyasi egemenlik ve fiilen iktidarda kalma sorununu çözmez. Proletarya, bu misyonu gerçekleştirecek gücü kendi örgütlü gücünden alacaktır. Ama Ekim devriminde ve devrimin hemen sonrasında proletarya kendini iç ve dış düşmanlarının kuşatması ile karşı karşıya kalacak ve başka köylü sınıfı olmak üzere, çıkarları proletaryanın geleceği ile uzak veya yakın bağlantılı olabilecek sınıf ve tabakaların çoğundan tepki görmektedir. Bütün bu yakın tehlikeler karşısında proletarya egemenliğini sürdürebilecek ve Lenin’in değindiği gibi, bir taraftan uzunca zamandır herkes için yeni rejimin meşruiyeti olarak vazgeçilmez olarak değerlendirilen Kurucu Meclisi tanımaz ve kızıl muhafızlar tarafından dağıtılırken, diğer taraftan burjuvazinin yaptığının tersine, toplumu aşağıdan yukarıda doğru örgütlemesi nasıl mümkün olacaktır?

Lenin, artık hızla olgunlaşmakta olan devrimin karşı karşıya kalacağı bütün bu sorunların farkındadır. Nitekim, Ekim devriminin hemen öncesinde proletarya devletinin somut biçimi hakkında düşüncelerini Devlet ve Devrim adlı eserinde enine boyuna dile getirmiştir.


____________________
[1] Aleksandra Kollontai, “İşçi Muhalefeti”, Belge Yayınları, s. 12. A. Kollontai’ye göre, Bolşevikler, her türlü sınıflandırmanın ötesinde kendiliğinden ortaya çıkan Sovyetler’e uzun bir süre ısınamamıştı. Çünkü çok sayıda denetimsiz unsurları barındıran Sovyetler’in anarşik yapısı onları endişelendiriyordu. Bolşeviklerin Sovyetleri benimseyişi, ancak Şubat ve Ekim devrimlerindeki belirleyici rolü nedeniyle oldu.



[2] Troçki, “Hayatım”, Köz Yayınları, sayfa 205.



[3] Sınıf hareketinin kendiliğinden gelişimi, tümüyle toplumsal sürecin çok benzersiz koşullara, yani devrimin olgunlaştığı özgün durağına karşılık gelir. Lenin, bu koşulları, (i) eski üretim tarzına ait hakim sınıfların yeteri kadar zayıflamış olması, (ii) ara sınıfların hakim sınıflardan ümidini kesmesi, ve (iii) devrimci sınıfların yeterli düzeyde bilinçlenmesi olarak tanımlar. Devrimin olgunlaşması koşulları altında devrimci güçler devrimci inisiyatif ile harekete geçmektedir. V. I. Lenin, Sol Komünizm..., Sol Yay., s. 107.



[4] Francois Xavier, Coquin, 1917 Rus Devrimi, May Yayınları, S. 52.



[5] Bolşeviklerin üzerinde çok durulan bu sloganın yine de yeterince değerlendirilmiş olduğu söylenemez. Parti ve devrim ilişkisi bağlamında öne sürülmekte olan bir anlayışı değerlendirmek gerekiyor. Buna göre, Leninist anlayışının merkezinde parti yer alır., Lenin’in proletarya hareketi ve proletarya devrimi ile partiyi bir anlamda özdeş gördüğü düşünülür. Oysa bu doğru değildir. Lenin’in Bolşevik harekette en küçük bir ödün vermemesi ve kesin bir tavır alması, onun parti anlayışı ile olduğu kadar, genel olarak devrimci anlayışı ile bağlantılıdır. İkinci olarak, parti her ne kadar proletaryanın öncü gücü, işçi sınıfı hareketinin ideolojisini tanımlayan, onun hareketinin strateji ve taktiklerini belirleyen öncü müfrezesi ise de, kesinlikle devrimci hareketin kendisi değildir ve bu iki unsurun kesinlikle birbiri ile karıştırılmaması gerekir. Tarih boyunca devrimci hareketi başlatan, sürdüren ve devrimi sonuçlandıran, bununla da kalmayarak onu koruyan ve geliştiren devrimci kitlelerin hareketidir. Rusya’da 1905 devrimi öncesinde Bolşevik partisi yanı sıra aynı nitelikte bir çok parti vardı; ama devrim kendi inisiyatifi ile gelişti ve partiler üstü nitelik kazandı; bu süreç içinde Petrograd proletaryasını kucaklayan devrim konseyi, yani Sovyetler ortaya çıktı. Bu harekette Bolşevikler kadar onlar dışında herhangi bir başka partinin devrime kalkışma gibi doğrudan etkisi yoktu. Aynı durum, Şubat 1915 devrimi için de geçerlidir. Ekim devriminde de Sovyetler devrimin merkezi konumundaydı. Bolşeviklerin fabrikaya hakim olmaları, Sovyetlerde çoğunluğu elde etmeleri bu gerçeği değiştirmedi. Farklı bir yaklaşımla ele alındığında şu söylenebilir: Devrimci parti, devrimin öznel unsuru, devrimin iradesidir. Ama bu yetmez. Devrimi kitlelerin nesnel iradesi yapar. Ama Leninist parti anlayışı, biraz farklı bir bakış açısı ile değerlendirilir; neredeyse devrimci hareketi parti ile bütünleştirme olarak algılanır. Gerçekte başından beri Bolşeviklerde böyle bir tavır sezilir. Bolşevikler her zaman Sovyetlere mesafeli yaklaştılar. Partinin öncü ve ideolojik öznel konumu fazla öne çıkartıldı; bu ölçüde partiye bağlılık, karşılığında kitlelere inançsızlığı getirdi. Devrimden sonra da Sovyetlere karşı aynı yaklaşımı sürdürdüler. Bu durum, Sovyetlerin Bolşevik olmayan unsurların temsilcisi olma niteliğini sürdürdükçe böyle olmaya devam etti. Parti ile bu denli özdeşleşme, onun öncü ve ideolojik konumunu zedeledi. Parti bu niteliğinden uzaklaşarak “merkez” konumunu kazandı. Devrim sonrasında Bolşevikler için parti dışında güvenilir hiç bir kurum kalmamıştı. Başta Sovyetler olmak üzere her şey partilileşmeye başladı. Parti aşırı güven, kitlelere güvensizliği pompaladı. Sosyalizmin kuruluşunda proleter kitlelerin rolü göz ardı edildi.



[6] V. I. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol Yayınları, s. 11.



[7] Lenin, Kurucu Meclis konusundaki düşüncelerini toplantının gerçekleştirileceği tarihten hemen önce Pravda’da yayınlanan yazısı ile aktarır ve işçiler ve emekçilerin kapitalizmin sömürüsüne ek olarak, bir de dört yıllık bir yağma savaşı yüzünden düştüğü sefaleti göz ardı ederek gerçek demokrasi ve eşitlikten bahsederek Kurucu Meclisi savunanların emekçiler ve sömürülenlerle alay etmek demek olduğunu söyler. Marksist ve komünistler için Kurucu Meclis ile gündeme getirilen demokratik cumhuriyet, genel oy, vs. burjuvazi diktatörlüğüne hastır, emeği kapitalist boyunduruktan kurtarmak için, bu diktatörlüğün yerine proletarya diktatörlüğünü geçirmekten başka hiç bir yol yoktur.



[8] Kurucu Meclis’in dağıtılmasını endişe ile karşılayan R. Luxemburg, bu konuda şunları yazmaktadır: “Yalnızca yönetici kesim veya parti üyeleri için özgürlük istemek, - bu özgürlük ne kadar kapsamlı olursa olsun – özgürlük demek olmaz. Özgürlük, aynı zamanda ve herhangi bir ayrıcalık içermeksizin, farklı düşünenler için de geçerli olmalıdır. Bunun gerekliliği, fanatik “adil” olma anlayışı ile değil, ama politik özgürlüğün tümüyle eğitici, eksiksiz ve saf olabilmesinin sağlanması için kaçınılmaz olması nedeniyledir. “Özgürlüğün” özel bir ayrıcalık olması durumunda onun hiç bir anlamı kalmaz.” (Rosa Luxemburg, “Russian Revolution, Problem of Dictatorship).



[9] Lenin, a.g.e., s. 45.



[10] K. Marx, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, İkinci Baskı, Sol Yay., s. 38-39.